Vubıhlar

Vubıhlar, Karadeniz kıyısının Şakhe nehrinden, Khosta (Khamış) nehrine kadar olan bir bölgesinde yaşarlardı. Doğuda, bugünkü Gagra ve Soçi yörelerinde yaşayan Ciget (Sadz) ve Ahcipsu adlı Abhaz kabileleriyle sınırdaş, batıda ise Karadeniz’deki arazileri Pşada nehrine kadar uzanan Şapsığların komşuları idiler. Kuzey komşuları ise dağ silsilesinde ve Şhaguaşe (Belaya) ile Psiş nehirlerinin düzlüklerinde yaşayan Abzehlerdi. Geçen yüzyılın ortalarında, Rus Çarlığının onlara boyun eğdirdiği zamanki Vubıh nüfus yoğunluğunu tahmin etmek oldukça zor olmakla birlikte, Rus kaynaklarına göre nü­fusları kırk ile elli bin kişi olarak tahmin edilmektedir.

1830 yılına kadar Vubıhlar ve Ruslar arasında ciddi bir savaş kaydedilmemişti. Herhalde bunun nedeni Rusya’nın Osmanlı Devleti ile dalaşmak istememesi olsa gerek. (O devirde Karadeniz’in Vubıh kıyıları, Osmanlılar ile en yoğun ticaretin oluştuğu yerlerdi.)(ç.n.)

1829 Edirne anlaşması ile Osmanlı, Karadeniz kıyılarındaki tüm üslerini Rusya’ya devrettikten sonra, Rusya bu kıyıları ve Batı Kaf­kasya’yı yönetimi altına alma eylemine girişti. 1830’da bu Rus planı tam olarak bitirilmiş ve eylem etkinliğine getirilmişti. “Abhaz Seferi” adını taşıyan bu istila planına göre Sohum ile Anapa arasındaki tüm Batı Kafkasya kıyıları derhal işgal edilecek ve bu merkezler arasında karadan da iletişim sağlanacaktı. Paskeviç tarafından hazırlanmış olan istila planının tatbiki Tümgeneral Gesse’ye tevdi edildi. 1830 yılının Temmuz ayında bu general iki bin piyade ve süvariden oluşan kuv­vetlerini Redut-Kale’den Sohum üzerine sevk etti. Bunların bir kısmı ise Gagra’ya denizden çıkarma harekâtını gerçekleştirdiler. Geri kalan birlikler Sohum’dan Lıkhnı yolu ile Pitsunda’ya saldırdılar. Bu harekât ile Ruslar Abhazya kıyılarında bazı köprü başları kurdularsa da elverişli olmayan arazi koşulları yüzünden planı tam olarak gerçekleştiremediler. Vubıhlar da bu yüzden geçici de olsa bir süre daha Rus uygarlığının “nimetlerinden!” yoksun kalmış oldular.

Bununla beraber Vubıhlar, Çarlık kuvvetlerinin sınırlarına yaklaşmalarına tepkisiz kalmadılar. Batı Kafkasya’da oluşmakta olan direniş hareketine kuvvetle destek verdiler. Ağustos 1830 tarihinde General Gesse tarafından inşa edilmiş olan Gagra müstahkem mevkiine saldırı düzenleyen Sadz (Ciget) kuvvetleri arasında Vubıhlar da bulunmakta idi. Sonradan Vubıhlar Kuban’da da savaştılar. 1830 yılının yaz aylarında burada General Emmanuel tarafından inşa edilen Georgievskoye, Afonskoye ve Aleksievskoye kalelerine yapılan saldırılarda, Şapsığlar, Natuhaylar ve Abzehler’ln yardım çağrılarına olumlu yanıt vererek beraberce bu kalelere kaldırdılar.

1831 ile 1836 yılları arasında Rus Genel Komutanlığı Ka­radeniz kıyılarında önemli bir harekât yapmayarak sadece Gagra, Anapa ve Gelencik’i savunmakla yetmedi. Vubıhlar’ın kendi ülkelerinde Ruslarla ilk göğüs göğüse savaşı, Nikola I’in 1837’de Kafkasya’yı zi­yareti sırasında Vubıh ülkesinde inşasına bizzat emir verdiği Golovinskoye, Mavaginskoye ve Svyatoy-Dukh kalelerinin inşası sırasında olmuştur. Bu olay Vubıhlar’ın Osmanlı ile olan ticaretine ağır bir darbe vurmuş ve Çarlık Kuvvetlerinin ülke içlerini de istila etme olasılığını arttırmıştır. Bundan ötürü Vubıhlar’ın Ruslara karşı çetin direniş göstermelerini doğal karşılamak gerekir. Vubıh ülkesinde halkın Rus­lara karşı göstermiş olduğu direniş o kadar dehşetli ve çetin idi ki, Rus komutanları içerilere doğru ilerleme planlarını uygulayamamışlar ve sadece evvelce konusunu ettiğimiz üç kaleyi koruyabilmek amacı ile koruma savaşı yapabilmişlerdir[1].

O devirde Vubıhlar’ın askeri teşkilatı, Çarlık hükümetinin resmi tarihçisi General N. Dubrovin tarafından şöyle anlatılmaktadır:

Askeri bir harekâta geçmeden evvel Vubıhlar kendilerine bu savaşı yönetecek bir lider seçerlerdi… Bu lider sadece cesurluğu ile ünlü bir kişi de olabilirdi… Lider emri altındakilerden kayıtsız şartsız bağlılık bekler… Lidere kendi kararlarında hiç kimseye danışmadan hareket etme yetkisi tanınmıştır… Ormanda yerleşimi olmayan ıssız bir bölge toplantı yeri olarak seçilir… Savaşa yalnız sakat ihtiyarlar ve küçük çocuklar katılamaz… Her kişi kendine yeterli yiyecek ve gi­yeceği sağlamakla yükümlüdür… Sekiz yüzden, üç bin kişiye kadar bir savaşçı grubu toplandıktan sonra, Lider toplantı yerinde savaşçıların malzemesini kontrol eder. Bu teftişten sonra birlik, öncü ve artçı ola­rak iki kısma ayrılır… Aynı köyden olan askerler onar ve yüzer kişilik birlikler oluştururlar… Her birliğin bir komutanı vardır, emirleri verir ve adamlarının başında bulunur, önemli olaylarda bu komutanlar Lider’e başvurur ve danışırlar. Vubıhlar çift sıra halinde yürürler… Sadece gece ve genellikle şafaktan evvel saldırıya geçerler. Saldırıdan önce lider kuvvetlerini üçe ayırır, ilk iki birlik en yetenekli olanlar, üçüncü birlik ihtiyarlar, çok gençler, analar, ağaç keserler v.s. gibi yedek bir­lik olarak kabul edilirler[2].

Ruslara karşı Vubıh direnişinin ilk döneminde Berzeg ailesi as­keri ve politik liderliği üstlenmiştir. Tüm askeri saldırılarda başta Ber­zeg ailesinden gelen seçilmiş liderler ve komutanlar bulunmakta idi. Ünlü Hacı Degumuk Berzeg bu aileden gelir. Onun büyük bir otorite ve itibarı vardı. Bu ün, yetenek ve yetki sadece Vubıhlar için geçerli olmayıp, tüm Batı Kafkasya direniş hareketi için geçerli idi. 1830 yılında Çar hükümeti onun başına büyük bir ödül koymuştur[3].

Hacı Degumuk Berzeg başlangıçtan beri direniş savaşlarını sa­dece Vubıhlar ve ülkesi için değil, fakat tüm komşu kabileleri de içine alacak bir birlik ve beraberlik savaşı olarak görmüştür. Bundan ötürü Vulan nehri üzerindeki Mikhailovskoye kalesine 1837 de Şapsığları da yanına alarak saldırmıştır. Ruslara karşı o ara direniş göstermeyen Sadz (Ciget)lere karşı 1839 da Abhaz Ahçipsu’ları yanına alarak saldırıya geçmiş ve onları ıslah etmiştir.

Pskhuv’larla anlaşmış ve birlik olmuş, Tsabal ve Dal oy­maklarına kuryeler göndererek onların Sohum üzerine yaptıkları saldırıları desteklemiştir. Çarlık istilacılarına karşı yapmış olduğu di­reniş çağrısı Batı Kafkasya halkları içinde büyük bir yankı uyandırmıştır. 1840 yılında doğal bir afet olarak ürünler çok kuvvetli kış yüzünden iyi olmadı ve açlık tehlikesi ortaya çıktı. Bu da bağımsızlık hareketinin genel bir orana yükselmesini sağladı. Rus ka­leleri ve köprübaşları yüzünden halk Türkiye ile olan ticaretini kay­betmiş ve çok perişan bir duruma düşmüştü. Bu da istilacılara karşı büyük bir nefret oluşturuyordu. 1840 yılının başında Ruslara karşı büyük bir ayaklanma oldu. Altı hafta içinde Lazarevskoye, Qolovinskoye, Velyaminskoye ve Mikhailovskoye kaleleri Vubıhlar tarafından ele geçirilerek yerle bir edildi.

Bu kalelerden birincisinin ele geçiriliş yöntemi Vubıhlar’ın hayal gücü yüksek liderlerinin başarısının bir simgesidir. Ruslar bu yüzden yıllarca uzun süren seferlerde onlara karşı başarısız olmuşlardır. Vubıhlar, Lazarevskoye kalesini ele geçirmek için “Truva Atı” tekniğini kullanmışlardır. Üç ay evvel, Şogen Musa adında birisini Vubıhlardan kaçıp Ruslara sığınma maskesi altında kaleye gönderdiler. Bu adam kalenin tüm önemli taraflarını öğrenmiş ve ka­lede aylarca sığınmacı olarak kalmıştı. Fakat saldırıdan bir gece evvel kaçarak birkaç fedai ile geri döndü. Kendi bildiği yöntemlerle kaleye girerek nöbetçileri öldürüp kapıları açtılar ve kalenin içine bin iki yüz Vubıh, Şapsığ ve Natuhay savaşçısı giriverdi. Üç saat süren savaşta 184 subay tutsak alındı. Şarapnel atan topları ve üstün silah gücü olan bu kale, tüm savunucuları kılıçtan geçirilerek kolayca fethedildi.

Kalelere karşı yapılan bu seferde Vubıhlar’ın zekice bir düşüncesi de şudur. İlk saldırı Vubıh ülkesindeki Ruslara değil, Şapsığ ülkesindeki Ruslara karşı yapılmıştır. Bu da Şapsığlara, Vubıhlar’ın bencil olmadığını ve kendilerinden evvel Şapsığların yardımına koştuklarını göstermiş oluyor ve onların kalbini kazanıyorlardı. Bu savaşlarda tüm Çerkeslerin lideri durumunda olan Vubıhlar çok pres­tij kazanmışlardı. Vubıh istihbaratının bildiği bir gerçek de bu Rus ka­lelerinin askeri personelinin yüzde yetmiş beşinin iskuvri ve malarya hastalığından hasta olduğu idi. Ruslara karşı yapılan bu ilk darbe Ka­radeniz kıyıları arasından açılmış bir yarma harekâtıdır ve bu şekilde diğer Rus garnizonları kuzeyden yardımsız ve takviyesiz kalarak yok edilme tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmıştır. Bu harekâtın ikinci so­nucu ise Ruslara karşı direniş harekâtının büyük taraftar kazanması olmuştur. Bu stratejideki yegâne eksiklik, o sırada Ruslara karşı Dağıstan’da savaş vermekte olan Şamil ile bir irtibat kurulmasının düşünülmemiş olmasıdır.

Maalesef Vubıhlar’ın ilerdeki başarılarına çekilen bir set olarak diğer Çerkes kabileleri -ki bunlara Abzehler de dâhildir- bu büyük se­fere katılmadılar. Bu seferde Vubıhlara sadece Şapsığlar ve Natuhaylar yardım etmişlerdir. Bu büyük savaşta Vubıhlar’ın önderliği üstlenmesinin Ruslar üzerindeki etkisi büyük oldu. Bölgenin Rus ko­mutanı General Rayevski, Başkomutanlık tarafından azarlandı[4] ve çok ağır karşılık vermesi için şu emri aldı: “Vubıh ülkesinin tüm mah­sullerini, erzak ve malzemelerini, bağ ve bahçelerini yakın, yok edin.” Savunma bakanı Çernişev’e yazdığı mektupta General Rayevski şu is­teklerini belirtti: “Vubıhlar’a karşı çok daha kararlı ve azimkâr bir savaş verilmeli. Vubıhlar, Cigetler ile ilişkide oldukları sürece Abhazya’yı sa­vunmamız olanaksızdır. Bundan ötürü Cigetler’e tamamıyla baş eğdirdikten sonra, onların ve Abhazya’nın desteği ile kuvvetlerimiz Vubıhlar üzerine azimkâr bir saldırıya geçmelidir”.

Bir süre sonra Rus saldırgana karşı olan direniş Kafkas ka­bilelerinin birlik olmamaları yüzünden gevşemeye başladı. Kafkas dağ silsilesinin kuzeyinde oturan Şapsığlar ve Natuhaylar bu arada pasif duruma geçtiler. 1840 yılının Şubat ve Mart aylarında Rus kalelerine karşı saldırıya geçen diğer kabileler, amaca erişildiğini düşünerek dağıldılar. Bu birlik ruhunun yok olması sonucu olarak, Rus ko­mutanlığı Mayıs 1840 da Velyaminovskoye ve Lazarevskoye ka­lelerinin harabelerini ele geçirerek tamir etti. Buralardan harekete geçirilen taze kuvvetler Pseşuape nehri boyunca ilerleyerek on üç Şapsığ dağ köyünü ele geçirip yaktılar. Ayrıca çok sayıdaki asma bahçeleri ve tarım alanları da yok edildi.

Rusların bu yeni saldırısı karşısında Vubıhlar yapayalnız kaldılar. Şapsığlardan ümit kesilince Hacı Degumuk Berzeg ko­mutasındaki Vubıhlar, güneydoğu kabilelerinden Sadz (Ciget), Ahçipsu ve Aibga’lardan ve diğer Abhaz kabilelerinden destek aradılar. Bu des­tek arayışı, Rus istihbaratının Ciget asilzadeleri arasında Vubıhlar’a Mzımta nehri üzerinden saldırmaları için taraftar arayışı ile daha da önem kazanmıştı.

1840 sonbaharında Hacı Degumuk Berzeg iki bin beş yüz kişilik bir Vubıh ve Ahçipsu kuvvetiyle Bzıb nehri kıyısında belirdi, oradan Dal’lara kuryeler gönderdi.

Fakat planları Soçi Vubıhlarının liderlerinden ve Ruslarla anlaşma niyetinde olan Aubla Ahmet tarafından bozuldu.

Bu zamana kadar Gelencik’ten Adler’e kadar olan Rus kıyı gar­nizonları iki katına takviye görmüş ve buralara Abhazya’daki gar­nizonlardan getirilen birlikler yerleştirilmişti. Hacı Degumuk Berzeg bundan yararlanmayı düşündü. Onun Abhazya’da Ahçipsular, Pskhular ve 1840 yazında Kodor bölgesinde isyan eden Dalların lideri İsmail Dopua gibi müttefikleri bulunuyordu.

Abhazya’daki durum Rusları ciddi bir şekilde rahatsız etmekte idi. Savunma Bakanı Kont Çernişev’e General Rayevski tarafından 23 Kasım 1840 da yazılmış olan bir raporda oradaki garnizonların tak­viyesi istenmektedir.

“Sahil şeridinin takviye durumu konusunda; Eğer önlem alınmazsa, bu kış geçen kış olanlar tekrarlanacaktır. Hacı Berzeg kıyı kaleleri üzerine geçen yıl olduğu gibi bu yıl da on beş bin kişilik bir kuv­vetle saldırırsa ne olur bilemem?[5]”

Rayevski’nin istekleri yerine getirildi ve Sohum, Gagra, Bombora ve diğer garnizonlar takviye edildiler. Aralık 1840 sonlarına doğru, “başkaldırmış Dal’ları düzene sokmak amacı ile küçük bir sefer düzenlendi.” Dal yöresi inatçı bir direnişten sonra Ocak 1841 de ele geçirildi ve halkı zalimce sürüldü, evleri, barkları yakıldı. Buna rağmen 15 Şubat 1841 de Hacı Berzeg’in yeğeni olan Başkan Giranduk Berzeg komutasında bin kişilik bir Vubıh kuvveti Abhazya hükümdarı Prens Mikhail Şervaşidze’ye ait olan Othara yerleşim merkezine saldırdılar[6].

Bu arada Vubıhlar kıyı kalelerini de rahat bırakmadılar. Kont Çernişev’e yazdığı raporda, Kafkas Müstakil Kolordusu Komutanı Ge­neral Golovin şöyle diyordu:

“Lazarevskoye ve Golovinskoye kaleleri arasındaki Vubıhlar, el­lerinde bulunan birkaç top ile ve bu toplan kullanabilmek üzere yetiştirilen yetenekli topçularla bu kalelerimizi bombardıman etmeği planlıyorlar. Golovinskoye ve Mavaginskoye kaleleri arasında ise gece yaylım ateşi açarak bizleri rahatsız eden etkili oranda dağlı mücahit bulunmaktadır[7].”

Abhazya kıyılarında inşa edilen yeterli kaleler ve ülkenin içinde yapılan küçük seferler sonucu kendini güvenlikte hisseden Prens Mikhail Şervaşidze ülkesine geri döndü. Bu kişi 1824 de Ruslar tarafından Abhazya Hükümdarı ilan edilmişti. Fakat asi (Rus aleyhtarı) Abhazlar tarafından kabul edilmeyince ülkesine yerleşememiştir. Bu adam ve yardımcıları olan Masan Çaçba, Hasan Maan, Kats Maan, Zvanbaya ve diğerleri, Çarlık siyasetinin sadık takipçileri olmuşlardır. Bu hiz­metlerine karşılık, Çar hizmetinde verimli çalışmalarından ötürü, rütbe, armağan, madalya ve para ile ödüllendirilmişlerdir[8].

9 Mayıs 1841 de Lider Hacı Degumuk Berzeg başkanlığındaki Vubıh delegeleri ile General Anrep arasındaki ilk toplantı yapıldı. Ge­neral bu toplantıya Vubıh tavizcisi Aubla Ahmet’i de davet etmişti, ayrıca Prens Mikhail Şervaşidze ve onun maiyeti de geldiler. Görüşmeler esnasında Aubla Ahmet Ruslarla barış isteyince, hemen anlaşmazlık çıktı. Fakat Vardan, Şakhe ve çevrelerinden olan Vubıh çoğunluğu oy birliği ile anti-Rus tezini destekleyenlere katıldılar. İlk müzakereler 12 Mayıs 1841 de sona erdi. Burada Aubla Ahmet, Rus Çarına sadakat yemini yaptı, bunun üzerine diğer Vubıh delegeleri pro­testo ve tepki ile toplantıyı terk ettiler. Bu olay General Anrep tarafından 20 Mayıs 1841 de şöyle rapor edildi:

“Toplantıda bulunan Vubıh çoğunluğu benimle Siviyatoye-Dukh kalesinde ilişki kuran Prens Aubla Ahmet ve Zurab Khamış’ı yaptıkları sadakat yemininden dönmeye zorladılar ve ancak ondan sonra onları serbest bıraktılar[9].”

Hacı Degumuk Berzeg, askeri eylemlerine yeniden başladı. Ha­ziran 1841 başları içinde, on iki piyade bölüğü, elli kadar Kazak, altı top ve Prens Şervaşidze’ye bağlı Abhaz milislerinden oluşmuş bir Rus kuvveti Mzımta nehrinin ağzında, Siviyatoye-Durh kalesinin yanında belirdi. Bunun üzerine Vubıhlar tekrar müzakere yolunu seçtiler, amaçları zaman kazanmaktı. Ruslar da, onları mağlup edeceklerine güvenleri olmadığından bunu kabul ettiler Bu toplantıda alınan sonuçlar ve varılan anlaşmalar, samimi ve kalpten olmayıp, deneme yöntemli idi. General Muravyev’in raporunda şöyle deniyordu:

“Vubıhlar’ı aşağıdaki koşullan kabul etmeleri için ikna etmeye çalıştım;

1- Onlara Cigetler’in yaptığı gibi hükümete boyun eğmeleri ve sadakat yemini etmeleri için üç ay mühlet tanıdım.

2- Bu süre boyunca bize boyun eğmiş olan Cigetlere karşı kuv­vet kullanmayacaklar veya Abhazya sınırını geçip akınlar yap­mayacaklar.

3- Cigetler’den almış oldukları rehineleri derhal iade edecekler.

4- Cigetler de karşılık olarak Vubıh ülkesine karşı akın yap­mayacaklardır.[10]”

Vubıhlarla olan bu anlaşma 4 Haziran 1841 de sonuçlandı, fakat uzun sürmedi. İlk olarak Ruslar tarafından bozuldu, fakat Vubıhlar da zaman kaybetmediler. Vubıh temsilcileri, Şapsığ, Natuhay ve Abzehler’le ilişki kurarak Karadeniz kıyılarında yeni ve genel bir di­reniş oluşturmayı önerdiler. N.Dubrovin, 1841 de Pşekha köyünde toplanan, Çerkes kabilelerinin Milli Meclisinin tutanak defterinden ik­tibas ederek şunları anlatıyor:

“Hiç birimiz kâfirlere baş eğmemeliyiz. Kâfirlerle dostane ilişkiler tamamen yasaklanmıştır. Bundan dolayı o taraftan gelecek boyun eğme teklifleri derhal reddedilecektir. Ülkemize girecek tüm Rus kuvvetlerine karşı hepimiz silaha sarılacağız ve tehlikeye karşı ko­yacağız[11].”

Vubıhlar’ın Şapsığ ve Abzehlerden istedikleri bu yardım başarılı olmadı. Çünkü Abzehler Kuban nehri kıyılarında da General Zass ile savaşıyorlardı. Şapsığlar ise iki cephede, General Zass ile ku­zeyde ve Rus kıyı garnizonları ile güneyde savaşmakta idiler, başlarını kaşıyacak zaman ve insanları yoktu. Vubıhlar aynı zamanda ellerindeki toplarla Navaginskoye kalesine saldırmakta da pek başarılı olamadılar.

General Muravyev elindeki kuvvetlerin bir kısmını Navaginskoye’ye sevk edince, Vubıhlar dağlara çekilmek zorunda kaldılar. General Muravyev’in “Vubıh ülkesinin kalbine” yapmış olduğu bu saldırı Vubıhlar’ın moralini bozdu ve Hacı Degumuk Berzeg Başkanlıktan istifa etti[12].

Bu istifaya karşın Ruslar önemli bir zafer kazanamadılar. Çünkü kabile şeflerinin geleneksel demokrasi sistemi direnişe devam etme kararı aldı. Sonradan rapor edildiğine göre 1841-46 yılları arasında Karadeniz kıyısı boyunca Vubıhlar, Ruslara seksen sekiz kez saldırdılar. Bunların belli başlıları Golovinskoye ve Riavağinskoye kalelerinedir ki, buraları Vubıh ülkesinin merkezince sayılırlar[13].

Aynı zamanlarda Rus kuvvetleri etkinliklerini kıyı kesimlerinde sürdürüp, içerilere doğru küçük seferler düzenlemeye yeltenmediler. İlk bakışta bu biraz tuhaf görünse de, unutulmaması gereken bir nokta Rus kuvvetlerinin o zamanlar dikkat ve etkinliklerini doğu Kaf­kasya’ya yöneltmiş olmaları idi. Burada Dağıstanlılar zafer üzerine zafer kazanmakta olup, Çar Nikola I’in alaylarını perişan etmekte idi­ler. 1842 de Şamil, İçkerya ormanlarında General Grabbe kuvvetlerini müthiş bir yenilgiye uğrattı. 1842’de Çeçenya ve Kuzey Dağıstan’da bir tek Rus askeri kalmadı. 1845 de Dargo’da Rus saldırı harekâtı tam bir fiyasko ile sonuçlandı. Rusya’nın Kafkasya Genel Komutanı General Kont Vorontsov, ordusunun üçte birini, toplarını ve levazımının tamamını Kafkasyalılara bırakarak canını zor kurtardı, az kalsın Şamil’e esir düşüyordu. Şamil Dağıstan ve Çeçenya’yı kurtardıktan sonra batıya, Kabardey yöresine yöneldi. Şamil’in bu büyük zaferleri hiç şüphe yok ki Vubıhlar’ı da harekete geçirdi, bir kez daha Çerkesya kıyılarında yönetici rolünü üstlenmelerine sebep oldu. 1844 yazında Vubıhlar tekrar Şapsığlar’la birlikte genel bir direniş başlattılar. He­defleri Ocak 1846’da Abhazya yönünde bir darbe idi. Bu kez başarılı olamadılar, fakat Abhazlar üzerinde büyük huzursuzluklara sebep ol­dular. 15 Ocakta Abhazlar da Pitsunda Rus garnizonuna saldırdılar ve 4 Şubatta Sohum-Kale yakınlarında ağaçları kesmeye gelen Rus as­kerlerine sadece on fedai Abhaz savaşçısı bir saldırı düzenledi. Dal ve Tsabal bölgelerinde de savaş çok yoğundu. Temmuz 1846 da dört bin Vubıh ve Şapsığ savaşçısı Golovinskoye kalesini on iki gün süreyle kuşatma altında tuttu.

1845 de Şamil’in temsilcisi Süleyman Efendi, Adıgelerden Şamil’e destek olacak bir kuvvet toplamak için Natuhay ve Abzehleri ziyarete geldi. Bu teşebbüs başarısız oldu, fakat gene de Süleyman Efendi’nin bu ziyareti Adıgelerin kendi topraklarında etkinliklerinin arttırılmasını sağladı. Bu konuda General Budbag şöyle yazar:

“Şapsığlar Tenginskoye ve Velyaminovskoye kaleleri arasında Şamil’e bağlı birkaç şeflerinin başkanlığında bir toplantı düzenlediler. Bu da 1840’da olduğu gibi teşebbüslerinin başarıya ulaşacağına emin olduklarını gösteriyordu. Kanıtlanması gereken bazı söylentilere göre bu toplantı Süleyman Efendi’nin önerisi üzerine yapılmıştır[14].”

Şamil’in Batı Kafkasya halklarını İmamlık düzenine çekmek için yapmış olduğu girişimler bununla da bitmedi. 1848 de Kuban’a Muhammed Emin, adında bir temsilci daha gönderdi. Başlangıçta Muhammed Emin Abzehler ve Bjeduğlar arasında etkinlik gösterdi. Fakat Kırım savaşından hemen evvel Karadeniz kıyılarında Vubıhlar arasında da görüldü. Onların arasında çok başarılı olmuştur.

Kırım Savaşı esnasında Karadeniz kıyılarındaki tüm Rus gar­nizonları boşaltıldı. Çünkü olası Anglo-Fransız, Osmanlı ve Adıge-Vubıh (Çerkes) saldırılarına karşı savunulmaları olanaksız olurdu.

Çerkesler (Adıge, Abhaz ve Vubıhlar) Rus saldırılarından uzak olarak üç yıllık rahat bir zaman geçirdiler. Kırım savaşının bitiminde Çarlık kuvvetleri tekrar Kafkasya’nın işgalini sürdürdü. Buna Abhazya’yı işgal ile başladılar ve ülkeyi Adagumskaya ve Beloreçenskaya mev­zileri adını verdikleri bir sıra kale ile dünyaya kapattılar. 1857 yazında Gagra için çok çetin bir savaş cereyan etti. Bu savaşta Vubıhlar, Abhaz Sadz’ların yanında müttefik olarak yer aldılar. 1 Nisan günü direnişçiler Koldokhvari’deki Abhaz Prenslerinin ikametgâhlarına saldırı düzenlediler ve Mayıs ayında Gagra kalesini işgal etmeye gelen ve ka­raya indirme yapan Rus askerlerine saldırdılar. Vubıhlar’ın etkinlikleri Abhazlar arasında da direniş duygusunu uyandırıyordu.

Son zamanlarda Abhazya’da da durumu beğenmeyen ve mem­nun olmayanlar epeyce artmıştı ve bu durum özellikle Bzıb bölgesinde yoğundu. Bu yöre halkı da özgür Dağlılarla birleşerek Abhazya’da büyük karışıklıklar çıkmasına neden oldular[15].

1857 de General Gagarin tarafından yazılmış olan bir raporda, Pitsunda burnunda bin üç yüz kişilik bir piyade kuvvetinin bu­lunmasının gerektiği bildiriliyor ve 1859 Mayısında General Filipson şöyle bir itirafta bulunuyordu:

“Abhazya’da durum iyiye doğru gitmiyor. Askerlerimiz kale ve garnizonlarından kısa bir mesafe dahi dışarıya çıkamıyorlar. Çıktıkları an ya ölüm, ya da tutsak olma tehlikesi ile karşı karşıyadırlar. Kısacası biz Abhazya’yı işgal ettik ama hâkimi olamıyoruz[16].”

Fakat bir kez daha fırsat kaçmıştı. Yörede müşterek bir büyük direnişi örgütleyecek kuvvetli ve otoriter bir başkana ihtiyaç vardı. O sıralarda da Şamil bir avuç müridi ile iki yüz bin kişilik Rus ordusuna karşı koyarken, yaralı bir aslan gibi tutsak düştü. 1859 Ağustosunda General Prens Baryatinski ünlü emrini yayınladı, “Gunib ele geçirildi, Şamil tutsaktır, Rus Kafkas ordusunu tebrik ederim.”

Bu yeni ve dehşetli tehlike, Vubıhlar’ı, Şapsığlar’ı ve Abzehler’i birleştirdi ve savaşı sürdürme kararı aldılar. 1861’de Soçi vadisinde, seçilmiş yaşlılar tarafından bir kongre toplandı ve önemli kararlar alındı. Kutais Genel Valisi Prens Gagarin, Çerkesler arasında o sıradaki durumu belirten yazısında şöyle der:

“Düşmanlarımızın hakkını yemeyelim. Çerkesler ne başlarını ne de kalplerini kaybetmemişlerdir. Aksine bağımsızlıkları uğruna sadece silahları ile değil, aynı zamanda dış devletlere hitaben yaptıkları başvuruları ile de kendilerini göstermişlerdir. Durum gereği direnişte başrolü oynamak Abzehlere ve onlardan hiç de geri kalmayan Vubıhlara düşmüştür. Bunlar yöneticiliği ve siyasi inisiyatifi ele almışlardır ve kesinlikle kararlıdırlar. İlk olarak dikkatleri iç işlerine çevirip, iç anlaşmazlıkları kuvvetli bir merkezi yönetim ile yok etmeyi kararlaştırdılar. Normal zamanlarda bu gibi şeyler bir sürü kesinti ve müzakerelere maruz kalırdı. Fakat büyük tehlike karşısında her türlü toplumsal düzen, her yerde oluşturulmaktadır. Bu amaçla bir Meclis kurdular, bu parlamentodur. Bunun önemini belli etmek için, Çerkeslerin Sohum’daki İngiliz Başkonsolosuna hitaben yazmış ol­dukları ve bizim ele geçirdiğimiz bir mektubu sizlere naklediyorum:

“17 Zilhicce 1277” (13 Haziran 1861)

Tüm Çerkesler iç barış ve bağımsızlığı sağlamak için yapılacak bir toplantıya gelmeye davetlidirler. Hepimiz iç huzuru sağlamak ve birleşmek için oybirliği ile karar aldık. Ulema ve Şeflerden oluşmuş bir Meclis oluşturulmuştur. Bu meclisin adı Büyük Özgür Kongre’dir. Mec­lisin kararına göre Çerkes ülkesi on iki bölgeden oluşur. Her bölgenin bir müftüsü ve kadısı ve muhtarı bulunur, ayrıca düzeni sağlayacak zaptiyeler oluşturulmuştur. Bu yöneticiler Meclisin kararlarını uy­gulamakla görevlidirler. Çerkes Ülkesinde her ocaktan beş atlı bölge mahkemesinin emirlerini yerine getirmekle görevlidir, bunlar ayrıca vergilerin ve harçların toplanmasına da memur edilmişlerdir. Herhalde gelir, giderden fazla olmalıdır. Tanrının izniyle Çerkeslerin Büyük Bağımsızlık Meclisi, ülkeyi yönetmede daima amacına erişecektir[17].”

Prens Gagarin tarafından bize aktarılan bu mektubun büyük tarihi değeri vardır. 1861 de yapılan bu Vubıh Anayasası, bize siyasal uyanıklığı, demokratik düzeni ve Vubıhlar ile müttefikleri olan diğer Çerkeslerin kurmak istedikleri adil düzeni göstermektedir. Mektup aynı zamanda uluslararası kamuoyundan, Çarlık Rusyasına düşman olan ülkelerden yardım talep etmektedir. Kırım savaşında Rusların ye­nilgiye uğramış olması, Vubıhlar’ın hafızasında halen mevcut olduğundan onların dış yardım ümitlerini kuvvetlendirmiştir. Çok ilginçtir ki bu konuda Vubıhlar, Türklere değil İngiltere’ye müracaat etmişlerdir. Bu belki de Britanya İmparatorluğunun Osmanlıdan fazla olan avantajı yüzündendi. Mektup öyle incelikle yazılmıştır ki, ya­zanlarda muhataba karşı eziklik ve isteyicilik hissi yoktur. Kendini aşağılayacak ve bende olacak bir anlam da içermemektedir. “Büyük ve Bağımsız Meclis” İngiltere’ye eşit koşullu bir devlet gibi hitap etmiş, ondan patron olmasını değil, müttefik olmasını istemiştir. Bu mektup Rusların eline geçtiğinden hiçbir sonucu çıkmamıştır. Vubıhlara bir yardım da ulaşmamıştır. Fakat ulaşsaydı bile bunun çok fazla bir etkisi olmayacaktı.

Bu olaydan az sonra, dağların ana silsilesinin kuzey vadilerinde Abzehler, yurtlarını karış karış savunarak savaştılar. Meclisin emrine göre bu savaşlarda Vubıhlar, Abzehlerle, omuz omuza müttefik olarak bulundular. Bahadırca kahramanlıkları, dehşetli fedakârlıkları, yiğitlikleri ve cesaretleri, Çar ordusunun generallerini bile derin bir şekilde etkiledi…

Vubıhlar en iyi ve soylu ailelerinden altmış şehit verdiler. Bu kayıplara rağmen tekrar savaşmak kararı aldılar. Cephede zaman ve etkinlik kaybetmemek için törelerine aykırı da olsa ölü ve yaralılarını evlerine geri götürme yönteminden bile vazgeçtiler. Sonra tehdit ve zorbalıkla Cigetler’den iki bin gönüllü göndermelerini talep ettiler. Açıkça görülmekte idi ki bu çetin ülkenin, bu dehşetli insanları Kaf­kasya’nın kaderini tayin etmek için ölümsüz bir birlik içinde Kont Evdokimov’un kuvvetleri karşısında tek vücut olmuşlardı[18].

1863 sonlarına doğru Ruslar, Abzehleri teslim almayı başardılar. Ana dağ silsilesinin güney bayırlarını geçerek Pşad ve Cubga geçitlerini ele geçirdiler ve Şapsığ ülkesi de işgal altına alındı.

Şubat 1864’de Vubıhlar çok sıkı bir Rus kuşatmasına alındılar ve Mart 1864 de teslim olmak zorunda kaldılar. Vubıh Şefleri, Berzeg’lerin başkanlığında, Rus Generali Heiman ile müzakerelere başladılar. General onlara Çar Aleksander II’nin isteklerini iletti:

“Osmanlı Ülkesine göçmek isteyenler kıyıda, Şakhe, Vardan ve Soçi nehirlerinin ağızlarında kamp kurarak beklesinler. Türk gemileri gelebilir… Bizimle kalmak isteyenler derhal Kuban’a hareket etsinler, orada onlara arazi temin edilecektir[19].”

1864’ün Mart ayında, yanan köylerinin ateşlerinin akisleri altında, kızgın ve kırgın otuz bin kadar gururlu Vubıh, Türkiye’ye git­mek üzere kıyıya doğru yola koyuldu. Sadece bir iki aile Kuban’a gi­derek sonradan Kostroma bölgesinde iskân edildiler.

21 Mayıs 1864 de tüm direniş sona erdi ve Çar’ın Kafkasya Genel Valisi Grand Dük Mihael, St. Petersburg’a Kafkas savaşlarının ni­hayet sona erdiğini rapor etti.

Bugün artık Kafkasya’da Vubıh yoktur. Onların maddi kültürleri de savaş alevleri içinde yok edildi. Geride kalanlar, Türkiye’de, İzmit’e yakın Manyas’da ve Adapazarı’nda yaşıyorlar, biraz da Suriye’de ve Ürdün’de var. Vubıhlar’dan evvel ayni kader diğer Kuzey Kaf­kasyalıların da başına gelmişti. 1859-63 yılları arasında, Şapsığlar, Natuhaylar, Janeler, Bjeduğlar’ın çoğu ve Kemirkoylar sürgün edilmiştir. 1865 de Çeçen-İnguşlar’ın, Osetler’in ve Karaçay-Balkarlar’ın bir bölümü de bunları izledi.

Bu konuda Çarlık rejimi ve Sovyet hükümeti bütünüyle ayni politikayı gütmüşlerdir. Çünkü seksen yıl sonra Bolşevikler de Çeçen-İnguş ve Karaçay-Balkarları, rejimce kabul edilmeyen halklar diye ana­rak, Kazakistan ve Orta Asya’ya sürmüşler ve milli özerk bölgelerini bir kalem darbesi ile silmişlerdir.

9 Şubat 1957 de Yüksek Sovyet Presidiumu, bir kararname yayınlayarak, Çeçen-İnguşların ve Karaçay-Balkarların yurtlarına dönmelerine izin vermiştir. Henüz geçenlerde dönen bu gruplar iş ve eski evlerini ve mallarını bulamamışlar eski köylerinde iskân edil­memişler ve ortada kalmışlardır[20].

Vubıhlar bugün tarihin sayfalarından yok olmuşlardır. Fakat baskı ve zulme karşı olmaları ve savaşçı özellikleri göz önüne alındığında, eğer yurtlarında kalabilip de Çarlık ve sonraki Sovyet dev­rini yaşasa idiler, kesinlikle onlar da direnen diğer küçük halklar gibi ve hatta daha fazla, etnik yok edilmeye karşı boyun eğmeyecekler ve çetin direnişlerine devam edeceklerdi.

Caucasian Review, No:7, Münih 1959.

Çeviren: Aydın O. Erkan (ŞHAPLI)

Kaynak: Soçi’nin Sürgündeki Sahipleri Çerkes Vubıhlar, Sefer E. Berzeg, Ankara 1998, Sayfa 25-36.

BİBLİYOGRAFYA


[1] A. Fadeev; “Ubıkhi v osvoboditelnom dvijeniy na zapadnom Kavkaze” (Batı Kafkasya Kurtuluş Hareketinde Vubıhlar). İstoriçeskiy sbornik. SSCB Bilimler Akademisi Tarih Komisyonu yayını. No: 4, Moskova-Leningrad, 1935, S. 142-144 ve F:A. Şerbina; İstoriya Kubanskogo, Kazaçyego voiska (Kuban Kazak Ordusunun Tarihi) Cilt: MI, Ekaterinodar, 1910. S. 251.

[2] N.F. Dubrovin; İstoriya voynı i vladiçestva russkikh na Kavkaze. Cilt. l, Kitap:I St. Petersburg 1871, S. 254-257.

[3] 2 numaralı aynı eser.

[4] Fadeev; l numaralı aynı eser. S. 143-149.

[5] Aynı eser.

[6] Jurnal voennımi proisşestviyami v 3 otdeleniy Çernomorskoy beregovoyliniy. (Karadeniz’in kıyı kesiminin 3. kısmının Askeri olaylar Çizelgesi), 1941 yılının Şubat
15 den 20 ye kadarki kısmı ve I numaradan Fadeev; S. 154.

[7] Vospominaniya generala Filippsona. (General Filippson’un Anıları). Russkiy arkhiv, S. 209.

[8] Fadeev; I numaralı aynı eser, S.155.

[9] Aynı eser, S. 156-158.

[10] N.F. Dubrovin; Çerkesı. (Çerkesler). Adıge Araştırma Enstitüsü, Krasnodar 1927. S. 158.

[11] Aynı eser, S. 159.

[12] Aynı eser.

[13] Fadeev; l numaralı eser, S. 157-167.

[14] Fadeev; aynı eser, S. 168.

[15] Aynı eser.

[16] Aynı eser, S. 169-172.

[17] Akti Kavkazskoy arkheografiçeskoy komissiy. (Kafkasya Arkeoloji Ko­misyonu Belgeleri) Cilt. XII, Kısım 3, S. 618.

[18] Fadeev; I numaralı eser, S. 173-175.

[19] Fadeev; Aynı eser, 5. 179-180-181.

[20] İzvestia; 12 Şubat 1957 ve Caucasian Review. fio.4 Münih 1957, S. 7.

Bir cevap yazın