Söyleşi: Dumen Çiçek ile Duma Toplantısına Dair

Özellikle 21 mayıs protestolarıyla vücut bulan küresel muhalefet Rusya’nın da pozisyonunu gözden geçirmesine sebep oluyor. Şimdiye dek DÇB bünyesinde faaliyet gösteren diaspora kurumları, ancak bulundukları ülkelerdeki elçilikler veya Kafkasya’da yerel yöneticiler aracılığıyla ilişkilendikleri Rusya Federasyonu’yla doğrudan ilişkiye geçtiler.

16 Mayıs tarihinde Rusya Federasyonu Duma Parlamenterleri’yle gerçekleştirilen görüşme esasen aracılar olmaksızın gerçekleşen rutin bir Duma görüşmesi olmaya adaydı. Ancak aynı zamanda May21 inisiyatifi katılımcısı California Derneği temsilcisi Çiçek Dumen Chek’in görüşmede gösterdiği tavır ve sunduğu metin dengeleri alt üst edecek nitelikteydi. Diaspora muhalefetindeki yükselişin toplumsal özgüvene yansımasının bir göstergesi olarak değerlendirdiğimiz tavrı gösteren California Derneği adına yine Çiçek Dumen Chek ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Duma’ya sunulan metnin nasıl oluştuğu ve etkileri üzerine gerçekleştirdiğimiz söyleşinin devamında konuşma metninin kendisini ve başvuru metnini de okuyabilirsiniz.


Cicek Dumen Chek
KF: Duma’da gerçekleştirilen toplantı, diasporanın Rusya Federasyonu’yla arasında aracılar olmaksızın gerçekleştirdiği ilk resmi toplantı niteliğini taşıyordu. Çağrı size nasıl ulaştı ve siz nasıl bir hazırlık sürecinden geçtiniz?

Toplantı çağrısı, doğrudan DÇB tarafından resmi olarak bize ulaştırıldı. Sorunlarımızın çözümünün ancak açık ve samimi olarak kurulacak bir diyalog yoluyla çözülebileceğini düşündüğümüz için, tıpkı DÇB’ye üye olduğum ilk günden bugüne olduğu gibi bu çağrıyı da hiç düşünmeden kabul ettim. Çağrı metninde toplantının, Diaspora Çerkeslerinin sorun ve ihtiyaçlarını doğrudan Duma’ya ulaştırmak için tertiplendiği ifade edilmişti. Ayrıca bunun bir ilk toplantı olduğu, süreklilik niyetinin olduğu da söyleniyordu. Bu bağlamda 150 senedir varolan, fakat çözülmesi yolunda bugüne kadar hiçbir samimi adım atılmayan Çerkes Sorunu‘nun çözümüne yönelik, Çerkes özgür iradesini ifade eden bir metin hazırladık.

KF: Toplantıda sunduğunuz metinde sorunlarımızın ancak RF’nin samimiyetle çözüme katkıda bulunması sayesinde mümkün olabileceğini söylemişsiniz. Siz bu toplantıda samimi bir arayış olduğunu düşünüyor musunuz?

Toplantıda Rusya tarafının son derece profesyonel ve açık görüşlü davrandığını söyleyebilirim. Dinlediler, bunun bir başlangıç olduğunu söylediler. Önerilerimizin bir kısmını makul bulduklarını, bir kısmını ise kendi anayasaları çerçevesinde karşılanmasının mümkün olmadığını belirttiler. Bu ifadelerinde samimi olduklarını ön görerek bu görüşmelerin devamlılık kazanmasını istediklerini düşünüyorum.

Bu noktada, aslında bu görüşmelerde samimiyet kadar önemli bulduğum bir diğer noktayı da vurgulamak isterim. Sürgün ve soykırımın acılarını hala belleğinin derinliklerinde taşıyor Çerkesler. Biz Çerkesler, kendimize duyduğumuz saygının doğal bir neticesi olarak saygı uyandıran, özgür bir yaşam anlayışına ve geleneğine sahibiz. Duma’da ki toplantıda özellikle son yıllarda derneklerimizin sergilediği tarihini çarpıtan, gerçeklerimizi ret eden ve benliğimizi yok sayan zavallı olarak nitelendirilebilecek boyun eğiş tarzını külliyen ret eden, 1864 geleneğine sahip gerçek bir Çerkes duruşu ortaya koymak bizim için çok önemliydi. 150 yıldır irademizi teslim ettiğimiz, Çerkesleri çok iyi tanıyan Rusya’nın bu duruşu çok iyi çözümlediğinden hiç kuşkum yok. Bu anlamda bu tavrı geliştirerek, tıpkı tarihte olduğu gibi eşit taraflar olarak saygı çerçevesinde kurulacak bir diyalogla sorunlarımızın çözümünün mümkün olduğunu düşünüyorum.

KF: Muhalif çevrelerde bu toplantı, olimpiyat muhalefeti yüzünden baskı altında kalan Rusya’nın  bir önlem alma çabası olarak yorumlanıyor. Genel kanı, muhalefetin artması karşısında Rusya’nın diasporayla uzlaşma görüşmesi yaratmak adına DÇB’yi kullanacağı yönünde. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?

Çerkesler’in tarihi maalesef bu tür aldatmacalarla dolu. Fakat bu devirleri de geride bırakıyoruz artık. Samimiyetle söylüyorum, bundan 5-10 sene önce olsaydı bu toplantıya çok daha farklı duygularla giderdim. Ama zamanla herkes gibi ben de öğreniyorum. Ve ağır basan duygunun kuşku olduğunu söylemek isterim. Kendi DÇB deneyimim bu kuşkunun en önemli gerekçesidir. Fakat bunun beni engellemesi gerekmiyordu. Bu tarihi şansı değerlendirmeyi hangi koşullar altında olursa olsun bir görev olarak gördüm.

Ayrıca bu katılımın benim için ahlaki bir yönü de vardı. 150 yıl sonra Diaspora‘dan bir Çerkes kadını, tarihsel gerçeklerin çarpıtılmasına izin vermeden sorunların çözümü yolunda Çerkeslerin özgür iradesini ortaya koydu. Bu noktada biraz evvel de belirtmiş olduğum gibi 1864 geleneğinin önemini tekrar vurgulamak isterim. Rus tarafının 300 yıl savaşarak deneyimlediği ve 450 senedir de üzerinde çalışarak çözümlediği Çerkes karakteridir bahsettiğim. Dolayısıyla kendilerinin tutumum karşısında şaşırdıklarını düşünmüyorum. Ben o toplantıya atalarımızı temsilen katıldım. Çünkü atalarımızın hala bizi izlediğini biliyorum. Biz Çerkeslerin geçmişimize, bugünümüze ve geleceğimize karşı kaçınılmaz olan sorumluluklarımız son derece büyük. Bu anlamda üzerime düşeni en iyi şekilde yapmaya çalıştım. Toplantıdan doğruyu yapmış olmanın huzuruyla ayrıldım.

KF: Fakat bir yandan da, bu toplantıya sadece DÇB üyesi dernekler katıldı. Muhalefeti sırtlayan organizasyonlardan yalnızca California derneği adına siz oradaydınız. Kanaatimizce aslında hiç de duymak istemedikleri cümleler duydular ve muhatap olmak istemedikleri bir tavırla karşı karşıya kaldılar. Sizi bir daha bu toplantılara davet edeceklerini düşünüyor musunuz?

Bunu ben de merak ediyorum açıkçası. Belirtmem gerekir ki benim daha önce de benzer tutumlarım oldu. DÇB toplantılarında özellikle Soçi konusunda pek çok tartışmalar yaşadık. Bunun neticesinde bugün DÇB ilk başladığı noktada değil. “Bir dans grubunu olimpiyat açılışına sokabilir miyiz” sorusunun yersizliğini artık onların da kavradığını düşünüyorum. Tarihsel ve siyasal meselelerle ilgili yorum getirmeye, yanlış uygulamaları ise eleştirmeye başladılar. Bu değişimde yükselen muhalefetin büyük etkisini olduğunu düşünüyorum. Ben bir gün gerçeklerle yüzleşerek vicdani bir tercih yapmak zorunda kaldıklarında DÇB üyelerinin bir çoğunun yüreğindeki Çerkes’ın ağır basacağına inanıyorum.

KF: Tutumunuza yönelik DÇB üyelerinden size baskı geldiğini duyduk. Neler oldu, biraz açabilir misiniz?

Duma toplantısı öncesinde tüm katılımcılarla bir on toplantı yaptık. Öncelikle kendilerine Moskova‘ya gitmeden hazırladığımız konuşma metnini ve yazılı programı Rusça ve İngilizce olarak sundum. Metinleri gözden geçiren katılımcıların çoğu dili ve içeriği fazlasıyla sert buldular. Hazırladığım konuşma yerine 3 dakikayı aşmayan Adıgece kısa bir konuşma yapmam konusunda beni zorladılar. Rusya tarafına DÇB tarafından hiçbir şekilde yazılı bir metin verilmemesi, daha sonra hazırlanacak ortak bir metnin toplantı sonrasında gönderilmesine karar verdiler. Çok uzun süren sert tartışmalara rağmen hazırladığımız metinlerin sunulması konusunda geri adım atmayı kesinlikle kabul etmedim. Ertesi gün yapılan Duma toplantısında hazırladığımız konuşma metnini konuşmacılara ayrılan süreye uygun şekilde çeviriye ihtiyaç duyulmadan İngilizce olarak okudum. Hazırladığımız Çerkes Milleti ve Kültürü’nün Korunma ve Rehabilitasyonu Programı’nı ise yazılı teklif olarak Duma yetkililerine sundum.

KF: Peki neydi bu kadar tepki çeken tavrınız?

Toplantı başlamadan önce ki tartışmalarda Soçi konusu toplantı gündemine taşınırsa günümü toplantıya katılmak yerine Moskova’da ki müzeleri gezerek geçireceğimi söyledim. Sanıyorum toplantının ilk konuşmacısı olmamın da etkisiyle, bu konu toplantı gündeminde yer bulmamış olabilir. Bu da benim için yeterliydi. Ayrıca belirtmek isterim, toplantıda Ürdün’ü temsilen bulunan Samir Kardan, Ürdün’de ki Çerkes gençlerinin 2014 Kış Olimpiyatları‘nın Soçi‘de yapılmasına tamamen karşı olduklarını ve gençlerin olimpiyatların Soçi’den başka bir yerde yapılması yönündeki taleplerini Duma yetkililerine iletti.

KF: Toplantıda çözüme yönelik dile getirdiğiniz maddeler arasında dikkatimizi çeken bir madde oldu. Çerkesler’e özel bir statü tanınması yönünde bir öneriniz var. Bunu biraz açabilir misiniz?

Bu mesele Çerkeslerin Kuzey Kafkasya’nın yerli halkı olmasından doğan haklarıyla ilgilidir. Birleşmiş Milletler‘in Yerli Halkların Hakları Bildirisi Türkiye ve Amerika da dahil olmak üzere bir çok ülke tarafından kabul edildi. BM‘in bu mekanizmalarını başarı ile kullanmış ve bu konuda ciddi kazanımlar sağlamış yerli halklar vardır. (Norveç, isveç ve Rusya Federasyonu yerli halkı Samiler, Amerikan yerli halkı Kızılderililer, Avusturalya yerli halkı Aborjinler, Filipin yerli halkları koalisyonu vb.). Şu anda Amerikan Federal Hükümeti‘nin New York Eyaleti‘ne açmış olduğu dava sürmektedir. Oneida halkı bu toprakların kendilerinden anlaşma ile değil zorla alındığını iddia etmekte ve bu toprakların bedelini talep etmektedir. Yerli Amerikan Halkları buna benzer bir çok toprak davasını başarı ile kazanmıştır. Aynı şekilde 1 nisan 1999 tarihinde Kanada’nin en büyük bölgelerinden biri olan Nunavut, Kanada yerli halklarından İnuitler’in anavatanı olarak kabul edilmiştir. Rusya Anayasası‘nın 69. maddesi uyarınca genel kabul görmüş uluslar arası prensipler, uluslar arası hukuk standartları ve Rusya‘nın taraf olduğu uluslararası anlaşmalar uyarınca Yerli Halkların Haklarını garanti altındadır. Ayrıca, 24 Mart 2000 tarihinde RF Başkanı Vladimir Putin tarafından imzalanmış önerge kapsamında Abaza ve Şapsığlar RF‘nun yerli halklar listesine dahil edilmiştir.

Bu konu uzmanlık alanım değil. Fakat Kuzey Kafkasya’nin yerli halklarından olmamızdan doğan haklarımızı elde etmemiz için kritik bir öneme sahip. Bu nedenle bu konudaki görüşlerimi yıllardır dile getiriyorum. Aynı düşünceyle bu meseleyi UNPO gündemine de taşımıştık. 24 Mayıs 2010 tarihinde UNPO aracılığı ile Çerkeslerin Kafkasya’nın yerli halkı olarak kabul edilmesini ve BM Yerli Halklar Hakları Bildirgesi’den doğan tüm haklarımızı talep eden bir önergeyi DÇB kanalı ile RF’ye sunduk. Bu bağlamda özellikle geri dönüş hakkı, dünyanın neresinde yaşıyorsa yaşasın her Çerkes’in ve kendisinden sonraki nesillerin daimi hakkı olmalıdır. Bunu ne zaman ve nasıl kullanacağımız ise tamamen bizim inisiyatifimizdedir.

Biliyorsunuz 2000 yılından bu yana Rusya’da yürürlükte olan, RF toprakları dışında yaşayan Rus kökenlilerin RF topraklarına dönüşlerini sağlayan bir yasa söz konusu. Bu yasadan faydalanarak geri dönüşe yasal bir yol arayışı içinde olan DÇB ve KAFFED’in halkımızı büyük bir yanılgıya sürüklediklerini düşünüyorum. Bizi Rus kabul eden bu yasa zemininde yapılacak olan bir dönüş hareketi, Kuzey Kafkasya‘nın yerli halkları olan bizlerin bütün haklarımızdan vaz geçmemiz anlamına geliyor. 450. yıl meselesini bize neden dayattıklarını da bu yasayı incelediğim zaman anlayabildim. Eğer biz bu dayatmalara boyun eğersek, var olan haklarımızdan kendi isteğimizle vazgeçmiş oluruz.

KF: Bağımsızlık talepleri demokratik ülkelerde tartışılabilir, üzerine konuşulabilir bir konudur. Ancak söz konusu olan Rusya olunca, durum değişiyor. Duma’nın karşısına çıktınız ve taleplerin karşılanmamasının bağımsızlığın tek çözüm olarak öne çıkmasını destekleyeceği uyarısında bulundunuz. Pek alışık oldukları bir uslup değil. Nasıl bir etki yarattı?

Çerkes katılımcılar için şaşırtıcı değildi çünkü bunu söyleyeceğimi biliyorlardı. Zira ellerinde yapacağım konuşmanın metni vardı. Aslında bu cümlenin stresi içinde olduklarını söyleyebilirim. Toplantı öncesi yaşanan tartışmalarda duymaya çok alışık olduğumuz fakat günümüz ortamı ve koşullarında artık içi tamamen boş bir söyleme dönüşmüş olan “Sizin derneginiz kaç kişiyi temsil ediyor?“ sorusuyla hazırladığımız mektubun temsil gücü tartışılmaya açılmak istendi. Ancak geçmişine, bugününe ve yarınına yabancı bir dimağın ürünü olabilir bu tür bir yaklaşım. Cerkeslerin mevcut sorunları bir, mümkün hukuksal ve insanı çözüm yolları ise ortada. Bu anlamda benim bu soruya cevabım tüm Çerkesleri temsilen orda bulunduğum idi. Toplantı sırasında Rusya delegasyonu ile karşılıklı oturuyor olmamıza rağmen onların tepkilerini pek iyi gözlemleyebildigim söylenemez.

KF: Kafkasya Forumu metninizi çok sevdi. Bir yönüyle bu toplantı, bizim de parçası olduğumuz muhalefetin etkilerini gözlemlediğimiz bir toplantı haline dönüştü. Bu metnin bu tür alanlarda bir model alınabileceğini düşünüyor musunuz?

Biz zaten bu metni bir model olarak hazırlamıştık. Benim için her zaman dünyayı anlamak, dünyanın Çerkes sorununa bakış acısını etkilemek önemliydi. Rusya’yla eşit bir çalışma ortamı yaratmak için uygun bir dil aradık. Kuzey Kafkasya’nin stabilize olmasının tüm taraflara katkısı büyüktür. Orada yerli halkların sayısının artması, kültürlerini koruyarak, tarihsel toprakları üzerinde kendini tayin hakkına sahip olarak yaşayabilmeleri, Kuzey Kafkasya’nın refahı için koşulsuz bir temel gerekliliktir. Bundan en çok RF kazançlı çıkar. Çerkes Sorunu‘na bu bilinçle yaklaştık.

Amacımıza ulaştığımızı düşünüyorum. Bundan sonraki adım olarak bu modeli geliştirmek ve bir yandan da uygulamaya koymakla yükümlüyüz. Böyle bir metin zemininde oluşturulacak bir çalışma Rusya’nın bol yönet politikasına verilecek en güzel yanıttır.

KF: Değerli zamanınız için teşekkür ediyor çalışmalarınızın başarıyla devamını diliyoruz.

Ben de bu olanağı verdiğiniz için sizlere teşekkür ediyorum. Sorularınızı yeterince cevaplayabildim umarım.

KF: Cevaplamakla kalmadınız, umut da verdiniz.

Teşekkür ederiz.


Çiçek Dumen Chek’in Duma Toplantısı Konuşma Metni

Rusya Duması  Üyeleri’ne Hitaben;

Öncelikle bana biz Çerkesler’in karşı karşıya kaldığımız sorunlarla ilgili halkımızın düşünce ve kaygılarını dile getirme olanağı tanıyan Duma’ya şükranlarımı ifade etmek isterim. Çerkesler’in içinde bulunduğu kötü durum bugün bu toplantıda bulunanların çoğu tarafından çok iyi biliniyor. Biz Çerkesler yaklaşık 150 yıl önce korkunç bir trajedi yaşadık. Bugün ise ayrı bir kültür ve millet olarak yok olma tehlikesi altındayız. Konuşmama başlamadan önce onurum adına özellikle vurgulamam gerekiyor ki, atalarımın mezarları üzerinde yapılması planlanan kutlamalarla ilgili hiçbir pazarlığın parçası olmam söz konusu dahi olamaz.  Ayrıntılarını pek çok kitap ve akademik kaynaklarda bulabileceğiniz tarihi trajedimizin ve bugün içinde bulunduğumuz durumun ayrıntıları yerine, bana verilen zamanı sorunlarımızın çözüm yollarına odaklanarak kullanacağım. Dürüst bir işbirliği ile sorunlarımızın çözümünün hem Çerkesler’in hem de Rusya Federasyonu’nun yararına olduğu kanısındayım. Bugün burada bulunan herkesin de aynı amacı paylaştığını umuyorum.

Tarih bize geçici önlemlerin ve sembolik jestlerin, bugün pek çoğumuzun tanımladığı adıyla, “Çerkes Sorunu” na geçerli bir çözüm yolu getiremediğini gösterdi. Bugün tüm dünyaya dağılmış şekilde, anavatanda ise her geçen gün sürekli artan bir kargaşa ortamında yaşayan Çerkesler kültürlerini ve kimliklerini kaybetme noktasındalar. Çerkes sorununu mercek altına alan dürüst ve tarafsız her gözlemcinin varacağı nihai sonuç: Çerkes milletinin içinde bulunduğu bu durumun ancak kapsamlı bir yapılanma programı çerçevesinde çözüme eriştirilebileceğidir. Bunu başarmanın en uygun yolu pek çok Çerkesin de hem fikir olacağı gibi Rusya Federasyonu’yla işbirliğidir. Ortak çıkarların temini şeffaf, dürüst bir diyalog, karşılıklı hassasiyet ve ihtiyaçları göz önüne alan bir anlayışla sağlanabilir.

Bu tür bir ortaklığın Çerkeslere getirisinin medeniyetimizin devamı olacağı açıktır. Bu çıkarlar aynı şekilde tüm Kuzey Kafkasya için de zorlayıcıdır. Tüm dünyaya dağılmış, milyonlarla ifade edilen bir Diaspora sahip olduğu ortak kültüre sahip çıkmak adına yıldıran bir mücadele veriyor. Her halükarda bu durum ironik olarak anavatanda gelişmeye açık bir ekonominin oluşması için de avantaj sağlıyor. İnsan kaynakları tüm ekonomilerde ve özellikle Kuzey Kafkasya’da en değerli sermayeyi oluşturuyor. Milyonlarca Çerkesin, ekonomik çıkar gözetenler olmaktan ziyade asıl pay sahipleri olarak, çok çeşitli uzmanlık becerileriyle, turist ve yatırımcı olarak ekonomiye getirecekleri katkı göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür. Bu durum bölgede tamamı ile bir olumlu değişim meydana getirecek bir etkiye sahip olabilir.

Rusya Federasyonu içinde bulunan Kuzey Kafkasya’da istikrar oluşturmak, bu bölgenin yanı sıra, Rusya Federasyonu geneli içinde son derece önemli olmakla birlikte bu etki sayılara vurulduğunda azmış gibi görünebilir. Çerkesler’in yaşadıkları ülkelere ve onlara yardım edenlere karşı olan bağlılıkları herkes tarafından çok iyi bilinir. Genellikle alışılmış normların üzerinde olan bu vefa, bazı durumlarda tamamen Çerkesler’in aleyhine işledi. Her şeye rağmen bu hala Çerkesler’in en belirgin özelliklerinden biridir. Çerkes milletinin kurtuluşu ve rehabilitasyonu için Rusya’nın desteğiyle ortaklaşmak hiç kuşkusuz Rusya Federasyonu’na karşı tüm Çerkesler arasında gerçek ve sağlam bir bağ oluşmasına yardımcı olur. Ayrıca bu durum Rusya’nın tüm dünya milletlerine adil ve ilerici öncülüğünü gösterme şansı da verir.

Bu hedefleri gerçekleştirmeyi amaç edinen bir programın bu temelde oluşturulacak asıl politikanın kaynağı niteliğindeki ve size sunacağım yazılı metinde ayrıntılarıyla ifade ettiğim şu temel özellikleri barındırması şarttır.

1) Çerkesler’in anavatana koşulsuz dönüş hakkının tanınması.

2) Geri dönüşün teminini sağlayacak ve geri dönüşe teşvik edecek mekanizmalarının geliştirilmesi. Biz Çerkesler anavatan ve daha iyi hayat koşulları arasında seçim yapmak durumunda değiliz. Bunların her ikisi de bizim en doğal hakkımızdır.

3) Çerkes anavatanında anadil, kültür ve tarih gibi konularda rehabilitasyon sağlayacak enstitülerin kurulması.

4) Kendi kaderini ve ekonomik üretkenliğini tayin etmek için gerekli olan umut ortamını oluşturmak.Rus liderliğinde oluşturulacak kooperatif bir ortaklık bağlamında, şu maddenin de eklenmesi şarttır:

5) Geçmişte yaşananlar neticesinde bugün içinde bulunduğumuz çıkmazın kavranması ve Çerkesler’in Rusya politikasında “özel durum” olarak tanımlanması.

Sıraladığımız söz konusu bu şartlar Rusya onları desteklese de desteklemese her koşulda mevcuttur. Bunlar bizim varlığımızı sürdürmemiz için gereken en temel şartlardır. Bu nedenle göz ardı edilmesi söz konu olamaz. Çerkesler’in yaşadıkları ülkelere asimilasyonu azımsanmayacak ölçülerde olmasına rağmen bugün hala milli değerlerini yaşatmak isteyen Çerkes sayısı çok fazladır. Uluslararası hukuk standartları yükselmeye devam ediyor. Artık tarihsel bilgilere ulaşmak son derece kolay. Anlık iletişim ağları yaygın. Dolayısıyla bu şartların gerekliliği giderek daha da ortaya çıkarak her geçen yıl bu talebin sesi daha da yüksek bir tonda ümitsizce artacaktır.

Bu bağlamda, Rusya tarafında bölücülüğe dair oluşabilecek endişeler doğru perspektifte konmalıdır. Çerkesler’in şuandaki temel amacı, hayatta kalma mücadelesini sürdürmeleri için gereken temel şartların sağlanmasıdır. Bu nedenle bağımsızlık kendi başına bir son değil, araçtır. Bağımsızlık hali hazırda ki tüm kapılar yüzümüze kapandığı ve makul bir işbirliği ortamı sağlanamadığı zaman seçilir. Şuan ki mevcut durumda bölücülüğü ve Rusya Federasyonu iç işlerine karşı olabilecek olası dış müdahaleleri engelleyebilecek tek adım Çerkesya’nın rehabilitasyonun sağlanmasıdır. Rusya Federasyonu sınırları içerisinde varlığını sürdüren bir Çerkesya beklentisinin giderek yok olması, Çerkesler arasında bağımsız Çerkesya inancının giderek güçlendirmenin ötesinde bu fikrin kesinlikle hayat bulmasına neden olacaktır. Dolayısıyla Çerkeslerin bu beklentilerini Rusya Federasyonu içinde veya dışında veya bir bağımsızlık hareketi yoluyla hayata geçirmeleri tamamen Rusya’nın tutumuna bağlıdır.

Saygıdeğer Rus Duması üyelerini hem Çerkesler hem de Ruslar için daha iyi bir gelecek kurmak adına ortaklık ve işbirliğine davet ediyorum. Teşekkür ederim.
Şıkh Çiçek


Rusya Federasyonu Duması’na Yazılı Teklif

Çerkes Milleti ve Kültürü’nün Korunma ve Rehabiltasyon Programı

Çoğumuzun da hem fikir olacağı üzere, Çerkesler için kapsamlı bir ulusal program vadesi çoktan gelmiş bir ihtiyaçtır. Bu program yalnızca konuya duyarlı Çerkesleri harekete geçirmek ve bir araya getirmekle kalmayacak, aynı zamanda tüm akıl karışıklığı ve yanlış bilgileri de sınırlandıracaktır. Çerkeslerin ihtiyaç ve talepleri başkaları tarafından değil ancak ve ancak Çerkeslerin kendisi tarafından tanımlanmalıdır. Bu programdaki her talep, Birleşmiş Milletler Yerli Halklar Bildirgesi, İnsan Hakları Ulusal Bildirgesi, hatta ve hatta Rusya Federasyonu Anayasası gibi yazılı tasarılar ve uluslararası anlaşmalar tarafından desteklenmektedir.  Bahsi geçen bu belgelerde dile getirilen haklar bu programın temelini oluşturmaktadır.  Ayrıca belirtmekte yarar vardır ki, bu programın esas öğelerini oluşturan maddeler bundan önce pek çok uluslararası uygulamalara konu olmuştur. Çerkeslerin elde etmeye çalıştığı ve hakkı olan bu haklar, şu anda tarihi Çerkesya sınırları içinde yaşamakta olan Çerkes olmayan halkların haklarını hiç bir şekilde ihlal etmemektedir.

Çerkes halkının hedefi yek ve oldukça açıktır: Hayatta Kalmak. Bu programdaki her madde temelini bu hedeften almaktadır. Bu programda yer verilen maddeler herhangi bir ayrıcalık talebi değil fakat tüm dünyada kabul görmüş en doğal haklardır.  Bu hak arayışı için mümkün olan tüm barışçıl yollara başvurulacaktır.  Bu programda yer verilen her madde bir birine yakından bağlıdır. Bu dokumanın politik, ekonomik ve kültürel tüm yönleri iç içe geçmiş bir bütündür ve birbirinden ayrılamaz. Bu bütünlük iki önemli gerçeğe dayanmaktadır: Bunlardan ilki, Çerkes kültürünün devamının Çerkes Diasporası’nın özellikle aileleri kapsayacak şekilde anavatana geri dönüşe baglı olduğu gerçeğidir. İkinci bir gerçek ise; her anne-babanın çocukları için kendi sahip oldukları mevcut koşullardan daha kolay, güvenli ve daha iyi bir hayat sağlama isteğidir. Bugün anavatanın ailelere şu anda sahip olduklarından daha düşük standartta, daha zor ve daha tehlikeli bir yaşam sunuyor olması anavatana geri dönüşün göz ardı edilmesine ve beraberinde de Çerkes kültürünün yok oluşuna sebep olacak niteliktedir.

Anavatandaki yaşam koşullarının iyileşmesi yalnızca anavatana geri dönüş için değil aynı zamanda tüm bölgenin düzen ve istikrarı  için de önemlidir. Kendi kaderini barışçıl ve yasal yollarla belirleyemeyecek kadar güçsüzleştirildiği hissine kapılan toplumlarda umutların tükendiği, küskünlük, yolsuzluk ve korkunun kol gezdiği bir ortamda dine dayalı köktenci eylem ve görüşler hayat bulmaktadır.  Anavatandaki Çerkesler, sahip oldukları yüce kültürel mirasa ait prensiplere bağlı şekilde kendi kaderlerini tayin hakkına ve müstesnasız hakları olan evrensel haklara kavuşmalıdır. Verilmeyen bu haklara tek alternatif yabancı ve yozlaşmış aşırı ideolojilerin devamlı saldırılarıdır ki bu Çerkeslerin karakteriyle asla bağdaşmadığı gibi, böyle bir durum Çerkes kültürüne, Çerkes anavatanına ve Rusya Federasyonu’nun kendisine büyük bir felaket getirir.

Yukarıda bahsedilenler kapsamında  Kaliforniya Çerkes Derneği/ Adige Xase Rusya Federasyonu’na aşağıda listelenen maddelerin yürürlüğe sokulması için çağrıda bulunmaktadır:

Rusya Federasyonu, Çarlık Rusya’nin 19. yüzyılda Çerkeslere, soykırım ve zorunlu sınırdışı yoluyla uyguladığı etnik temizliği resmi olarak kabul etmelidir.  

Rusya Federasyonu resmi olarak Çerkesleri Kuzeybatı  Kafkasya’nın yerli halkı olarak tanımalıdır.

Böylelikle Çerkesler, Rusya Federasyonu’nun sağlamakla yükümlü olduğu garantörlük ve desteğiyle,  Birleşmiş Milletler Yerli Halklar Bildirgesi’nden doğan tüm haklara sahiptir.

Çerkes Diasporası, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, anavatana koşulsuz geri dönüş hakkına sahip olmalıdır.

Bu madde mevcut olan tüm kotaları, finansal yükümlülükleri, yerleşme koşullarını ve dil bilme gerekliliğini ortadan kaldıracaktır. Geri dönüş yapan Diaspora aynı zamanda cifte vatandaşlık alma ve anavatana hiç bir sınırlamaya maruz kalmaksızın rahatça giriş çıkış hakkına sahip olmalıdır.  Rusya Federasyonu, Çerkeslerin anavatana yeniden yerleşmesini sağlayacak kaynakları tıpkı diğer Rus Diasporaları’na sağladığı düzeyde sağlamalıdır. (Örnek: Old Believers )

Çerkesya otonom ve sınırdaş tek bir cumhuriyet altında birleştirilmelidir. Bu cumhuriyet Kabardey- Balkar, Karaçay-Çerkes, Adigey Cumhuriyeti ve Krasnodar Krai’in tamamını kapsamalıdır.

Mevcut cumhuriyetler suni sınırlarla, özellikle Çerkesleri  bölmek ve herhangi bir milliyetçi kimliği yok etmek amacıyla bir birinden ayrılmıştır. Ayrıca, bu sınırlar yakın geçmişte bir çok kere değiştirilmiş ve yeniden çizilmiştir. Mevcut tüm iddiaların aksine Çerkesler kimliklerini tek bir Adige kimliği altında tanımlamaktadırlar. Yakın geçmişte Moskova’da ki Rus Bilim Akademisine bağlı Etimoloji ve Antropoloji Enstitüsü de yaptığı araştırma ile Çerkeslerin aslında dört değil tek bir millet olduğunu teyit etmektedir.   Bu bilimsel değerlendirme,  tarihi Çerkesya topraklarının mevcut sınırlarla bölünmesinin ne kadar temelsiz gerekçelere dayandırıldığını bir kez daha ortaya koymaktadır.

Çerkesya’nın birleştirilmesi sadece tarihi bir yanlışı düzeltmekle kalmayacak, aynı zamanda kültürel mirasın korunması ve ekonomik gelişme için de önemli bir rol oynayacaktır. Bugün tarihi Çerkesya topraklarında ki mevcut durum adalara bölünmüş olarak yaşayan Çerkes nüfusundan ibarettir.  Bu sınırlar içinde, küçük gruplara bölünmüş olan Çerkesler kültürel, yasal ve politik asimilasyon baskısı ile karşı karşıyadır. (Adigey Cumhuriyeti’nin fes edilerek Krasnodar Krai’a bağlanması yönündeki çabalar bunun en yakın geçmişteki örneklerindendir.)  Bu Çerkes adaları bugün ki mevcut koşullar altında iki nesil sonra dillerini kaybetme tehdidiyle karşı karşıyadır.  Politik yok oluş ise çok daha yakın bir zamanda Çerkeslerin kaderi olacaktır.  Bu tür bir yapılanmaya tabi tutularak ayrılmış cumhuriyetlerde tek ve etkili bir geri dönüş programının uygulanması ve ekonomik gelişmenin sağlanması kesinlikle imkansız olacaktır.  Başarılı bir altyapı oluşturmak, yasal ve eğitimsel reformlar, Çerkeslerin öncülüğünde yapılacak yabancı yatırımların teşviki ancak tek ve etkili hukuki ve idari bir sisteminin kurulmasıyla mümkündür. Bu bölgede yaşayan herkesin refahını artıracaktır fakat bunun sağlanmasının tek koşulu birleştirilmiş bir Çerkesya’dır.

Bölgede yaşayan Çerkes olmayan azınlıklar, Birleşmiş  Milletler Azınlık Hakları bildirgesinde belirtilen tüm haklara sahip olacaktır. Özellikle Çerkesler ile tarihi kardeşlik bağına ve çözüm bekleyen tarihi acılara sahip Karaçay ve Balkarlar’a, dilleri ve kültürlerini korumak ve geri kazanmak için gerekli gördükleri bütün hak ve kaynaklar kendileri için ön gördükler en iyi şekilde sağlanmalıdır..

Tüm yerli ve uluslararası düzeydeki Çerkes organizasyonlarına Rusya’nın müdahalesi derhal son bulmalıdır.  

Rusya Federasyonu, Çerkes Cumhuriyet’lerinde Çerkes dilini korumak ve geri kazandırmak için ilkokul ve üniversite düzeyinde verilmesi gerekli olan dil eğitimine yönelik destek ve mali yardımı sağlamalıdır.

Sivil bir toplumun yaratılması ve idame ettirilmesi için koşul olan ifade ve basın özgürlüğü  haklarının korunması, bağımsız meclis ve her türlü yasal kurumun kurulması.

Çerkes dilinde yayın yapan televizyon programları icin Rusya Federasyonu gerekli destek ve mali yardımı sağlamalıdır.

Çerkes Cumhuriyetleri’nde mevcut diyalekt farklarından doğan sorunların ortadan kaldırılması için gerekli olan ortak bir yayın mekanizmasının oluşturulması.

Rusya Federasyonu tarihi Çerkesya sınırları  içindeki topraklara alt yapı, yüksek öğrenim ve sağlık alanında yatırım yapmalıdır. Kendilerine karşı işlenen suçlara karşın, Rusya’nın bu suçların hukuki telafisinden doğan parasal borcundan Çerkeslerin feragat edeceği göz önüne alınarak, Rusya Federasyonu’nun Çerkes anavatanını Çerkeslerin yaşadıkları Diaspora ülkelerinin refah düzeyine yükseltmek için gerek alt yapı, gerek iletişim, gerekse eğitim ve sağlık alanlarında yatırım yapması son derece önemli ve gereklidir.

Bir cevap yazın