Kabardey-Balkar Direnişi ile İlgili Bir Örnek Olay İncelemesi

Direnişin ideolojisindeki önemli değişiklik, Rusya çapında yükselen şiddeti ve terörist faaliyetleri kısmen açıklayabilir. Birinci Çeçen Savaşı boyunca, direnişçiler Rus devletine karşı, temel olarak politik ve milliyetçi sebeplerden dolayı savaştılar. Kafkasya Emirliği’nin kurulması, direnişçiler arasında Birinci Çeçen Savaşı’ndan sonra meydana çıkan radikal dinci akımı belirgin hale getirdi ve kurumsallaşmasını sağladı. Nitekim, Kuzey Kafkasya’da birbiri ile çekişme halinde olan dört ideolojiden bahsedebiliriz; milliyetçi akım, buna ilaveten gelenekçi akım, ılımlı akım ve radikal İslami oluşumlar. Öncelikle Kafkasya Emirliği’nin kökenini ve yeni ideolojisini açıklayacağız. Daha sonra da bu dört ideolojiyi tanımlayıp, bu ideolojilerin Kabardey-Balkar’daki dini ve siyasi durum üzerindeki etkilerini ve karşılıklı etkileşimlerini değerlendireceğiz. Son olarak da, Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nde hızla yükselen şiddetle başa çıkabilmek için çözülmesi gereken temel sorunlara odaklanacağız.

Kafkasya Emirliği ve Yeni İdeolojisinin Kökeni

İkinci Çeçen Savaşı sırasında direnişin liderleri, direnişi Kuzey Kafkasya’ya yaymak için Çeçenistan dışındaki dini gruplardan destek sağlamaya çalıştılar. Kabardey-Balkar ve Çeçen İçkerya Cumhuriyeti’ndeki cemaatler arasında işbirliği başladığı sırada, resmi bir yapılanma mevcut değildi. Tüm Anti-Rus ayrılıkçı ve dini grupları bir araya toplama fikri, Kabardey-Balkar Cemaati lideri Anzor Astemirov’a aitti. 2005 yılında Astemirov ve İnguş Cemaati lideri İlyas Gorchkhanov, Kafkasya çapında bir koalisyon oluşturmak için Çeçen Cemaatiyle birleşme önerisiyle Şamil Basaev’le görüştüler. Basaev bu öneriyi kabul etmedi ve Çeçen İçkerya Cumhuriyeti başkanı Abdul Halim Sadullayev’in egemenliği altında İçkerya’nın alt birimi olmaları önerisinde bulundu.  Basaev, 2005’in Ekim ayında, Kabardey Balkar’daki direnişçilerin Başkent Nalçik’te güvenlik güçlerine yönelik büyük bir askeri saldırı düzenlemesine yardım etti ve bu olay Astemirov’u Kafkasya’nın en etkili liderlerinden biri haline gelmesini sağladı.

2006 yılının yaz aylarında, Basaev ve Sadullayev’in ölümlerinden sonra Astemirov, Çeçen İçkerya Cumhuriyeti’nin yeni başkanı Dokka Umarov’a Kafkasya Emirliği’nin kurulması önerisinde bulundu.[1] Bu yeni yapı ÇİÇ’yi içine alıyor ve alt bölgelerinden biri olarak kabul ediyordu. Kafkasya Emirliği altı vilayete (idari bölüme) bölündü. Yeni ideoloji, 2007 Kasım’ında Kafkasya Emirliği’nin kurulmasıyla beraber oluşturuldu. Emirliğin kurulması, direnişin içinde yer alan milliyetçi ve dini grupları arasında çatışmaya yol açtı. Direnişçilerin bir kısmı ÇİÇ’nin Kafkasya Emirliği’ne dönüşümünü geçersiz ilan etti ve ÇİÇ’nin yeni başkanı olarak Ahmed Zakavey’i seçti.  Bu seçim Kafkasya Emirliği’nin kurulmasını engelleyemedi. Umarov Emir ve Astemirov da Yüksek Şeriat Mahkemesi’nde Kadı (ideolojik ve yargısal lider) oldu. Emirliğin iki temel amacı vardı: ayrılıkçı/milliyetçi ideolojiyi aşırı dinci bir ideolojiyle ikame etmek ve Kuzey Kafkasya’da İslami bir devlet kurmak. Bununla beraber, kendilerini aşırı dinci olarak nitelendiriyor ve devlet eliyle işlenen teröre karşı cihat ilan ettiklerini söylüyorlardı.

2010 yılının yaz aylarında, Çeçen komutanlar Hüseyin Gakaev ve Aslanbek Vadalov’un Emir’e olan bağlılık yeminlerini geri çekmeleri fakat Kafkasya Emirliği içinde kalmaya devam etmeleriyle birlikte, direniş liderleri arasında ideolojik bölünme devam etti. Birçok analist ve siyasetçi, bölünmenin temelde Kafkasya Emirliği içindeki milliyetçi ve dinci gruplar arasındaki uyuşmazlıktan meydana geldiğini ileri sürdü.  Bir kısmı da, bölünmenin nedeninin daha ziyade hareket içindeki liderlik ve iktidar mücadeleleri olduğuna inanıyordu. Son zamanlarda vilayetlerin stratejilerinde bir değişiklik olduğu görülebiliyordu. İnguş Cemaati tamamen milliyetçilik meselelerine odaklanmak için polis memurlarını hedef almaktan vazgeçtiği yönünde bir açıklama yaparken; Kabardey-Balkar-Karaçay Birleşik Vilayeti saldırılarını yoğunlaştıracağını ve hedefinin siloviki yapılarının yanı sıra “münafıklar, putperestler ve büyücüler” olduğu yönünde açıklama yaptı.

Kuzey Kafkasya’daki Dört Temel İdeolojik Akım

Kuzey Kafkasya’da dört temel ideolojik akımdan bahsedebiliriz; milliyetçi akım, buna ilaveten gelenekçi akım, ılımlı akım ve radikal bir İslami oluşum. Teolojik olarak çok derine inmeden, bu ideolojiler arasındaki temel farklılık ve zıtlıkları belirtelim.

Radikal İslam, İslam hukukunun ve maneviyatının toplumun her tabakasına ulaşması gerektiğini öne süren bir ideolojidir. Bu ideoloji, İslam’ın Beş Şartı’na uygun olarak yaşamayanlara karşı oldukça katı ve yargılayıcıdır. Radikal İslam yanlıları nitelik olarak aşırılığa sahip olmamakla birlikte, bu ideoloji dahilinde bir direniş ideolojisi oluşturdular. Bu direniş ideolojisi; terörizm ve güvenlik güçlerine karşı kesin bir düşmanlık algısı, farklı düşüncelere sahip Müslüman liderleri ve bilim adamlarını İslam karşıtı inanışlara sahip münafıklar olarak nitelendirerek husumet beslemek ve katı Müslüman olmayanları dışlamak gibi aşırı davranışlarla şekillendirildi. Kafkasya Emirliği’nin ilk liderleri ortak bir ideolojik görüşe sahipti, silovikiler ve Emirliğe karşı devletle beraber çalışarak dine “ihanet eden” ılımlı İslami liderlere karşı terörist önlemler alma konusunda hemfikirlerdi.  Emirlik Kadısı olarak Astemirov, “hain imamlar”ın yargılanmasından sorumluydu. Umarov silovikiler ve “kafirler”e yönelik eylemler düzenledi. Bununla birlikte, geleneksel İslam ile uzlaşı içinde değillerdi.

Ilımlı İslamliderleri genellikle radikal İslam ile ters düşüyorlar ve bu akımın takipçilerini sapkınlıkla suçluyorlar. Açıkça devlet otoritesini destekliyorlar ve devlet otoritesi tarafından destekleniyorlar. Nitekim, ılımlı İslam’ın devlet otoritesi tarafından desteklenmesi, İslami radikalleşme ve direnişin güçlenmesine karşı bir tedbir niteliğindedir. Bölgesel liderler resmi olarak ılımlı İslam’a ve imamlara olan desteklerini bildirdiklerinde, direnişçiler bu ılımlı İslamcıları “hain imam” şeklinde nitelendirerek tepki gösteriyorlar. Ilımlı İslam, İslam’ın Beş Şartı’nı yerine getirip getirmediğine bağlı olmaksızın kendini Müslüman olarak nitelendiren herkesi takipçisi olarak kabul ediyor. Kabardey-Balkar’daki ılımlı İslamcılar’ın lideri Anas Pşihaçev bir röportajda; “Allah’ı, Kuran’ı, Sünnet’i ve Peygamber’i kabul eden herkes, başka bir ibadette bulunmasa bile Müslüman’dır (Kabardino-Balkarskaia Pravda, 11 Şubat 2006).” şeklinde bir açıklama yapmıştır. Bu açıdan bakılacak olursa, İslam aktif bir ibadetten ziyade, pasif bir onaylama meselesidir. Direnişçi ideoloji ile ılımlı İslam arasındaki çatışma 2010 Aralık’ında Pşihaçev’in öldürülmesiyle doruğa çıktı.

Bir başka akım da geleneksel İslam’ı, yerel geleneklerin İslam’la birleşmesiyle oluşan bir ideoloji olarak yorumlayan yerel bilim adamları ve entelektüeller tarafından temsil edilmektedir. Bu ideolojinin tarihi köklerinde, 18. yüzyılda ortaya çıkan ve Kazanıko Jabağ felsefesine dayanan Adige Khabze’nin güçlü ahlak kuralları bulunmaktadır. Radikal ve geleneksel İslamcılar arasındaki ilk fikir çatışmaları 19. yüzyılın başlarında ortaya çıktı. Önde gelen Çerkes bilginlerinden Sultan Kahn-Girai 1835’te yazdığı “Çerkesya Notları”nda; yerel geleneklerin İslami kurallardan önde olması gerektiğini fakat yeni nesil dini liderlerin “çoğu zaman İslami kurallara göre karar alırken eski gelenekleri çiğnediklerinden” [2] bahsediyordu.

Önceleri Emirlik liderleri geleneksel İslam karşısında ortak bir fikre sahip değillerdi. Bazıları, sivillere karşı şiddet de dahil olmak üzere, geçmişte etkili olmuş radikal yöntemleri savunurken; bazıları da ılımlı İslam taraftarlarını hedef alan bir suikast politikasını destekledi. İkinci görüşün destekleyicilerinden olan Astemirov, askeri bir komutandan çok bir politikacı olarak kabul edilebilirdi. Gerçekten de, Kabardey-Balkar’daki şiddet olaylarındaki ani artış, Astemirov’un 2010 Mart’ında gerçekleşen ölümü ile aynı zamana denk geldi. Astemirov Müslüman sivillere karşı gereksiz şiddet kullanımını reddediyor ve ılımlı Müslümanları radikal İslam’a sevketmek amacıyla dini bir propaganda stratejisi öngörüyordu. Umarov ise bu politikaya karşıt olarak, yalnızca direnişe doğrudan saldırıda bulunan kişileri düşman olarak kabul etmenin yanlış olduğunu ileri sürüyordu.

2010 yılının Nisan ayında, Asker Jappuyev Kabardey-Balkar’daki direnişçilerin yeni lideri olarak göreve başladı. 2010 Temmuz’unda Baksan’da meydana gelen hidroelektrik santral patlaması, 2010 Aralık’ında tanınmış Kabardey toplum bilimci Aslan Tsipinov’un öldürülmesi, 2011 Şubat’ında yerel turizm endüstrisini baltalamaya yönelik saldırılar ve sivillere karşı yapılan diğer terörist saldırılar Kabardey-Balkar’daki direnişçilerin ideolojik değişimine ispat niteliğindedir. Direnişçiler arasında, toplumsal faaliyetleri ve İslami değerlerden ziyade etnik değerlerden bahseden akademik çalışmaları ile oldukça tanınan Tsipinov’un öldürülmesi konusunda bir görüş ayrılığı ortaya çıktı. Bu durum, isyancıların Kabardey-Balkar’da geleneksel İslam’a karşı benimsedikleri ideolojiyle ilgili iç uyuşmazlıklarını henüz aşamamış olduklarının bir göstergesidir. Bu anlaşmazlılar; direnişçilerden birinin, çoğu Müslüman’ın neden Tsipinov’u öldürmeleri gerektiğini ve bu cinayetin İslam’a nasıl bir katkı sağladığını kavrayamadıkları ifade etmesi ile birlikte kamuoyunun gündemine girdi. Tsipinov, Pşihaçev’in ölümünden hemen sonra aynı tutuma maruz kalarak katledildi. Pşihaçev “hain imam” hükmünde infaz edilirken; Tsipinov bir “pagan ve putperest” grubunun lideri olmakla, “antik pagan festivalleri” düzenlemekle ve “açıkça İslam’a ve Müslümanlara karşı olmakla” suçlandı.

Kuzey Kafkasya’daki dördüncü ideoloji ise milliyetçi ideolojidir. Çeçenistan ve Dağıstan’da çoğu direniş lideri milliyetçilikten radikal İslam’a doğru evrilirken, Kabardey-Balkar’da bu iki akım birbirini neredeyse hiç etkilememiş hatta birbiriyle karşı karşıya gelmiştir. 1990’larda hiçbir Kabardey milliyetçi lider kendini dindar bir Müslüman olarak sunmaya çalışmamıştır. Daha geniş bir açıdan bakılırsa bu durum, Gürcistan-Abhazya savaşında gönüllü olarak yer alan binlerce Kabardey’den hiçbirinin aşırı dinciliğe destek vermemesi ya da Kabardey-Balkar’daki dini harekete katılmamasıyla açıklanabilir. Aynı zamanda, Kabardey gönüllülerin Nalçik’te Abhaz Gönüllüleri Birliği adında resmi olmayan ve oldukça milliyetçi bir politikaya tabi bir organizasyon kurarak siyasi bir hareket oluşturmayı başardılar. Bu arada, liderleri Şamil Basaev de dahil olmak üzere Gürcistan-Abhazya savaşında yer alan Çeçen gönüllülerin genelde aşırı İslamcılar olduğu anlaşılmaktadır.

Radikal İslam ve milliyetçi ideoloji arasındaki uçurum, Emirlik liderlerinin milliyetçiliğe ilişkin ortak bir görüşe sahip olmamasına rağmen, Kafkasya Emirliği’nin kurulmasıyla birlikte daha da arttı. Emirliğin yeni ideolojisi anti-milliyetçi bir karakter arz etmesine rağmen, Astemirov takipçilerini milletçilere ulaşmak suretiyle arttırmak maksadıyla birçok açıklamada bulundu. 2009 Mart’ında, Gürcistan-Abhazya Savaşı’nda komutan olarak yer alan ve sonrasında da Abhazya Savunma Bakanı olan Kabardey Sultan Sosnaliev’in Kafkasya Emirliği’ni desteklediğini ileri sürdü.  Abhaz Gönüllüleri Başkanı Alexei Bekshokov ise, Astemirov’un açıklamasının yanlış olduğunu ve Sosnaliev’in aşırı dincilerle hiçbir bağının olmadığını söyledi. Bütün bu ideolojik farklılıklara rağmen, Kabardey-Balkar’daki direnişçiler milliyetçileri asla hedef olarak görmediler.

Sonuç

Kafkasya Emirliği’nin kurulması ile Kuzey Kafkasya’nın değişik bölgelerinde direnişçi grupların koordinasyonu arttı, ideolojik anlaşmazlıklar ve terörist yöntemlere dair tartışmalar yoğunlaştı. Direnişçilerin silovikilere karşı sürdürdükleri mücadele, ideolojik nedenlerden ötürü hızla sivil hedeflere doğru yayıldı. Direnişçiler aynı zamanda yerel siyasetçiler ve iş adamları arasındaki siyasi ve ekonomik çekişmede daha fazla yer almaya başladılar.

Kabardey-Balkar’da 2010’un ikinci yarısı ve 2011’in başlarında gerçekleşen yeni terörist saldırılar, yeni nesil direnişçilerin ideolojik durumlarını yeniden yorumladıklarını kanıtlar niteliktedir. Eskiden şiddetin hedefi çoğunlukla güvenlik güçleriydi ve direnişçiler sivillere karşı terörist saldırıdan kaçınıyorlardı. Şimdi direnişin yeni liderleri; hem Tsipinov ve Pşihaçev gibi ideologları da içeren sivil hedeflere hem de Baksan Hidroelektrik Santrali ve Elbruz’daki turizm tesisleri gibi ekonomik hedeflere saldırılar düzenlemek suretiyle farklı bir ideolojik yol izliyor gibi görünüyorlar. Kabardey-Balkar Cumhurbaşkanı Arsen Kanokov terörist faaliyetlerde artışın nedeninin, yeniden seçilmesini etkilemek amacıyla direnişçileri destekleyen bazı siyasi grupların varlığına bağlanabileceğini açıkladı. Eğer direnişçiler siyasi olaylara müdahale etmek ve hatta Kabardey-Balkar’da siyasi gruplar arasında taraf tutmak gibi yöntemlere başvuruyorlarsa, bu durum yaklaşan ulusal parlamento seçimleri (Aralık 2011) ve cumhurbaşkanlığı seçimleri (Mart 2012) süresince terörist saldırıların artabileceği şeklinde yorumlanabilir.

Çoğu durum devlet otoritelerinin yakın gelecekteki tutumuna bağlıdır. Devlet resmi olarak radikal İslam’a karşı, ılımlı ve geleneksel İslam’a destek verirken; aynı zamanda da genç vatandaşların aklını ve kalbini kazanmak ve radikal İslam’ın üzerlerinde yaratacağı etkiyi sınırlamak konusunda etkin bir yol olduğunu düşünerek milliyetçi ideolojiyi de engellemeye devam etmektedir. Kuzey Kafkasya’daki milliyetçi ideoloji, 1864’te yaşaman Çerkes Sürgünü’nün 150. yıl dönümüne denk gelen Soçi Olimpiyatları ile bağlantılı olarak son iki yıl içinde yükseliş göstermektedir. Ne devlet ne de direnişçiler, bağımsız Çerkesya’nın son başkenti olan Soçi’de gerçekleşen Çerkes Soykırımı meselesine fazla önem vermiyorlar. Devlet otoritelerinin varlığı su götürmez bir gerçek olan Çerkes meselesini geçersiz sayması, milliyetçi ideoloji taraftarlarını direnişçilere karşı devlet politikalarını desteklemeleri hususunda daha pasif bir duruma getiriyor. Analistler ise, Çerkes Soykırımı meselesinin Olimpiyatlar’dan önce çözülmemesi halinde, direnişçilerin bu meseleyi kullanabileceği yönünde uyarıda bulunuyorlar.

2011 Mayıs’ında federal kuvvetler, aralarında Kabardey-Balkar-Karaçay Birleşik Vilayeti liderinin de bulunduğu birçok direnişçiyi öldürdü. Yeni liderin seçilmesi, muhtemelen mevcut durumu ve direnişçilerin taktikleri doğrudan etkileyecektir. Fakat daha önceki deneyimler, bu etkinin şiddet düzeyinde bir azalma şeklinde gerçekleşmeyeceğini göstermektedir.

Kabardey-Balkar şu an bir yol ayrımındadır. Mevsimin de terörist faaliyetlerdeki artış için uygun olmasından dolayı, Kabardey-Balkar’daki şiddet bu yaz eşi benzeri görülmemiş seviyelere çıkabilir. Belirttiğimiz üzere, direnişçiler gerilla faaliyetlerini ve Kabardey-Balkar’daki gençleri hedefleyen katılım propagandalarını halihazırda genişletmeye başladılar. 2011 Şubat’ında direniş liderleri, Kabardey-Balkar’daki anti-terör operasyonu ilanına cevaben, tüm direnişçi kuvvetleriyle seferberlik ilan etti. 2005’te olduğu gibi, siloviki tarafından radikal İslam yanlılarına uygulanacak kontrolsüz baskı; direnişi, ideolojiyi, katılımı ve buna ilaveten şiddet sarmalını daha da güçlendirebilir.

Direnişçilerin akrabalarına karşı yapılan saldırılar da, yerel halk ve direnişçiler arasında artan gerilimi yansıtıyor. Kabardey-Balkar Cumhuriyeti Parlamentosu, terörist eylemlere karşı yetersiz bir tepki olarak, direnişçilerin ailelerine karşı hukuki işlem başlatmak için bir inisiyatif yayınladı. Ayrıca “Kara Şahinler” adında kendilerini Anti-Vahabi milisler olarak nitelendiren bilinmeyen bir grup da, direnişçi ailelerini tehdit edip, şiddet uygulamıştır.

Devlet otoriteleri baskıcı politikalar uygulamaktan ziyade, genç insanların siyasi katılım ve sosyal entegrasyonuna katkı sağlayacak programlarla meşgul olmalıdırlar. Aynı zamanda, siyasi ve dini sorunları dile getirmek için şiddete başvurmayan bir alternatif öneren siyasi muhalefet için de yeni bir mecra açmak durumundadırlar.

Kabardey-Balkar’daki durum gösteriyor ki; eğer direnişçilerin propagandaları ve direnişe katılım konusunda politik bir çözüm önerisi ortaya koyulmazsa, Kabardey Balkar Cumhuriyeti’ndeki istikrarsızlık sonuçlanacak ve direnişçi ideoloji Adigey ve Karaçay-Çerkes gibi nispeten daha az radikalize olmuş cumhuriyetlere de taşacaktır.

PONARS Eurasia Policy Memo No. 156 Mayıs 2011

Sufian Zhemukhov, The George Washington University

Jean-François Ratelle, University of Ottawa

[1] Çeçen İçkerya Cumhuriyeti (ÇİÇ) 1991 ve 2000 yılları arasında tanınmayan bağımsız Çeçen devletinin ismidir. İkinci Çeçen Savaşı’nın başlamasından sonra sürgündeki Çeçen hükümeti ve direnişçiler, Kafkasya Emirliği kurulana kadar bu ismi kullanmışlarıdır.Ahmed Kadirov ise 2003’te Çeçenistan’ın yeni cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir.

[2] S. Zhemukhov, “Mirovozzrenie Khan-Gireia,” Nalchik, P. 44, 1997 (http://lib.kbsu.ru/Elib/books/3/8/new/9/index.htm)

Çeviri: Dilek Soykuvvet – Koban Hüseyin Aybulut

Bir cevap yazın