Soruyu tersten sormak gerekir. Kafkasya’daki gelişmeler diasporayı değil, Kafkas diasporası Kuzey Kafkasya’yı etkilemiştir. Politik gelecek tasavvuru ve öngörü açısından Osmanlı Kafkas diasporası son derece uzak görüşlüydü ve de gelecek günlere daha hazırlıklıydı. 1910’lı yıllarda Çarlığın yıkılması ihtimaline karşı çıkabilecek fırsatlar ve Kuzey Kafkasya’nın bağımsızlığı fikri dönemin ilk diaspora örgütlenmesi olan “Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti”nin ana gündem maddesi idi. Cemiyet, özellikle Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra, tüm Kafkas diasporası adına üzerine düşen belirleyici görevi eksiksiz yerine getirdi. Lobi gücünü yeni kurulan Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin tanınması ve destek verilmesi yönünde kullandı. Kafkasya’nın bağımsızlığı konusunu Milletler Cemiyeti’ne taşımak ve destek sağlamak düşüncesiyle çeşitli resmi ziyaretler yapıldı. Uluslararası konferanslara katıldılar.
“Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti” ve altındaki diğer örgütlenmeler sadece bu konu da değil, eğitim, kültür ve ekonomik alanlarda da hem Kuzey Kafkasya’ya hem de Kafkas diasporasına önderlik yapmıştır. İstanbul’da Qhuaze adıyla dünyadaki ilk Adigece gazete yayınlanmış, Adigece ve Abhazca alfabeler bastırılmıştır. Kadim Çerkesya topraklarında okullar açılmış ve bu okulların öğretmen, kitap v.b. ihtiyaçları karşılanmıştır. Bu konuda biraz detay bilgi verecek olursak; öğretmen olarak gönderilen Tsağo Nuri, Bütbe Mustafa, Neğuç Yusuf Suat, Hıdzelt İbrahim, Dığune Akif, Gusar Muhammed Zahed, Tletseruk Harun v.b. kişiler bölge halkının eğitimi ve ulusal bilinçlenmesinde etkin bir rol oynamışlardır. 1910 yılında Kafkasya’ya gönderilen ilk öğretmen olan İbrahim Xıdzelt, Kuban bölgesinde Penexes köyünde altı sınıflı özel bir okul açmıştır. Okuldaki dersler Adigece okutuluyor, üçüncü sınıftan itibaren Rusça dersler de veriliyordu. Taxhtemquey’da da bir ilkokul açılmıştı. 1919 yılında Nalçik’e gönderilen Tsağo Nuri, burada bir lise bir de öğretmen okulu açmış ve Kafkasya’da yayınlanan ilk Adigece gazete olan “Adige Makh”(Adige Sesi)ı yayınlamıştı. Ekonomik alanda da hem Kuzey Kafkasya’da hem de diasporanın yaşadığı yerleşim yerlerinde yeni teknik ve teknolojilere desteklenmiş tarım projeleri ve küçük sanayi işletmelerinin kurulması gibi çalışmalar planlanıyordu.
Diaspora geçmişi açısından ve bu kadroların siyasi mücadele eksenlerini anlamak açısından KDHP hakkında neler diyebiliriz? Nasıl bir siyasi mücadele ekseni çizmişlerdi? Bu mücadele ekseni diasporaya nasıl etki etti?
Kafkasya Dağlılara Halk Partisi’ne gelmeden önce bir süreç ve ön örgütlenme dönemi var. Avrupa’ya geçen politik emigrasyon, Paris’te KKC eski Dışişleri Bakanı Haydar Bammat’ın öncülüğünde kurulan “Kavkaz” grubunun ve Varşova’da kurulan “Promethe” hareketinin çevresinde toplanmışlardı. Kuzey Kafkasyalı mültecilerin iki farklı merkezde toplanmalarının en önemli sebebi, dönemin sosyo-politik atmosferine uygun farklı politik çizgilere sahip olmalarıydı. Daha heterojen bir grup olan “Promethe” hareketi, ağırlıklı olarak sosyal demokrat ve liberal düşünceye sahip kişilerden oluşuyordu. Paris’teki “Kavkaz” grubu ise daha sağ bir çizgide idi. “Kavkaz” grubu II. Dünya Savaşı’na doğru özellikle Almanya ve İtalya’da yükselen Nasyonal Sosyalist bir çizgiye oturacaktır. Her iki örgütlenmede salt Kuzey Kafkasyalılardan oluşmuyordu. “Sovyet Doğu Halkları” veya “Rusya Mahkumu Milletler Bloğu” şeklinde tanımlanan tüm eski sömürge halklarının temsilcileri bu grupların içerisinde bulunuyordu. (Ermeniler hariç) Kuzey Kafkasyalı mültecilerin bir kısmı öncelikle Prag’da bulunuyorlarsa da KDHP’nin kuruluşu ile birlikte büyük bir kısmı Varşova’da toplanmıştır. Kuzey Kafkasya Emigrasyonu, “Promethe” hareketi içinde Said Şamil’in kuruculuğunu yaptığı Kafkasya Dağlılara Halk Partisi ile temsil olunmuştu. Yine Kuzey Kafkasya emigrasyonun en önemli kişiliklerinden olan Ahmet Tsalıkattı’da, ölümüne kadar bu örgütlenmenin içinde bulunmuş, manevi önderlik yapmış ve katkı sağlamıştı.
1926 yılında kurulan Kafkasya Dağlılara Halk Partisi, “Promethe” hareketi ile birlikte Pilsudski liderliğindeki Polonya tarafında maddi ve manevi olarak destekleniyordu. Tarihsel kökleri bulunan Kafkasya-Polonya dostluğunun yeni bir tezahürüydü bu. KDHP, 1939 yılına kadar faaliyetlerini sürdürdü. Nazi Almanya’sı 1939’da Polonya’yı işgal edince parti çalışamaz hale geldi ve kadroları Varşova’yı terk etmek zorunda kaldı. Başta İstanbul olmak üzere dünyanın her tarafından toplanan Kafkasya konulu çeşitli dillerdeki tüm yazılı arşiv ve Kafkas Milli Kütüphanesi Alman bombardımanında yok oldu.
Kafkas diasporası tarihinin ilk partisi olan KDHP, 13 yıllık ömrü içinde Kuzey Kafkasya politik tarihi için silinemez izler bıraktı. KDHP, Andi Kurultayı’nı (“II. Genel Kuzey Kafkasya Kongresi” – 18 Eylül 1917) referans alarak Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin yeniden kurulmasını hedeflemişti. Parti’nin programı bu hedefe göre hazırlanmış, politik ve diplomatik çalışmalar ve örgütlenmeler bu hedefe göre yapılmıştı. Türkiye hariç o dönem Kafkas diasporalarının bulunduğu bütün ülkelerdeki ulusal örgütlenmelerin altında parti yatıyordu. Mısır’da, Suriye’de ve Ürdün’de kurulan ilk Kafkas derneklerin kurucusu KDHP’dir. Aynı dönemde İslam Konferansı’nda Kuzey Kafkasya’ya yönelik ve Sovyet Rusya aleyhine ne kadar karar çıkmış ise hepsinin altında yine Sait Şamil ve KDHP vardır. Parti, çalışmalarını yaymak ve dünya kamuoyuna tanıtmak için sürekli dergiler yayınlıyordu. Dergi, Avrupa ve ABD’de Kuzey Kafkasyalı politik mültecilerin bulunduğu tüm şehirlere, Türkiye’ye, Mısır’a, Suriye’ye ve Ürdün’e gönderiliyordu. Bugün İsrail sınırları içinde bulunan Kfar-Kama ve Reyhaniye köylerine bile gönderilen derginin sürekli sokulamadığı tek ülke ne hazin ki Türkiye idi. Dergiler Türkiye’ye giren ilk sayısından sonra hemen yasaklanıyordu. KDHP’nin yayın organı dergilerin 11 yıllık yayın sürecine bakılacak olursa, bir sene içinde farklı isimde 3-4 dergi görürsünüz. Bunun sebebi Türkiye’deki yasak duvarını aşmaktı. Dergiler, binbir zorlukla Türkiye’ye giriyordu ama hedeflediği tabana ulaşamıyor ve örgütlenme gerçekleştiremiyordu. KDHP’yi ve yayın organlarını İsmail Berkok, Tevfik Çiper, Ahmet Ali Şurdum gibi o dönemin belli başlı Çerkes entelektüelleri takip ediyorlardı.
1940’lara gelindiğinde Avrupa II. Dünya Savaş’ına girmiş durumda, Rusya savaşın içerisinde, Almanlar Kafkasya’ya kadar geliyorlar. Bütün bu olayların Kuzey Kafkasya emigrasyonunun sürdürdüğü mücadeleye etkileri neler olmuştu? Kuzey Kafkasya Milli Komitesi nasıl oluşmuştu?
KDHP’nin dağıtılmasından sonra Varşova’daki tüm kadro çeşitli ülkelere dağıldı. Bir kısmı Türkiye’ye geldi, bir kısmı ise Avrupa’da Nazilerin etkisinin olmadığı merkezlere geçtiler. Nazi Almanyası, etkisi altında tuttuğu tüm bölgelerde Kuzey Kafkasya emigrasyonunun faaliyette bulunmasını 1942 Nisan’ına kadar engellemiştir. 1941 Haziran’ında Nazi Almanyası’nın Sovyetler Birliği’ne saldırması ve kısa sürede Ukrayna’yı geçerek Kuzey Kafkasya’ya kadar ulaşması, bu sırada birkaç milyon Sovyet askerini esir alması, Nazi makamlarının “Sovyet Doğu Halkları”na olan soğuk bakışını mecburen değiştirdi. Bunda Alman Doğu Bakanlığı ve Karşı İstihbarat Teşkilatı temsilcilerinin etkisi vardır. Onlar, Alman ordusunun muhalefetine rağmen başlarına büyük bir bela olan ve sayıları gün geçtikçe artan Sovyet esir askerinden lejyoner birliklerinin kurulmasını ve Kızılordu’ya karşı kullanılmasını istiyorlardı. Bu konuların görüşülmesi için Alman Dışişleri Bakanlığı, Sovyetler Birliği’ni oluşturan tüm halkların politik mülteci gruplarının temsilcilerini 1942 Nisan’ında Berlin’e davet etti. “Adloniade” otelinde yapılar toplantılar aylarca devam etti. Kuzey Kafkas emigrasyonunun hayatta kalan temsilcilerinden önemli bir kısmı da bu toplantılara katıldılar. Örneğin politik çalışmalardan uzun bir süredir uzak duran Said Şamil Türkiye’den, Haydar Bammat Paris’ten katıldılar. Tüm mülteci grupları Almanlarla yapılacak işbirliği sonunda, ülkelerine kavuşacaklarını ve bağımsız bir devlet kuracaklarını varsayıyorlardı. Almanlar ise özellikle Slavlar haricindeki “Sovyet Doğu Halkları”nı ikinci sınıf insan olarak görüyor ve onlara ancak manda yönetimi vaat ediyordu. “Adloniade” müzakereleri Kuzey Kafkasyalı liderler için hayal kırıklığı ile sona ermiştir. Toplantıları ilk terk eden Haydar Bammat olmuştur. Araştırmacı Patrik von zur Mühlen, Bammat’ın ayrılışını fazla ayrıntı vermeden “özel ve politik anlaşmazlıklar” yüzünden olduğu belirtir. Ama ben en önemli gerekçenin Almanların “Sovyet Doğu Halkları”na bağımsız devlet kurma sözünü vermemesi ve sürüncemede bırakması olduğuna inanıyorum. Kuzey Kafkasya Milli Komitesi bu şartlar altında ve esir kamplarında çok ağır şartlar altında bulunan savaş esiri hemşehrilerine yardımcı olmak amacıyla 1942 yazında kuruldu. Komite’nin başkanlığına Berlin’de ikamet eden Ahmet Nabi Magoma, sekreterliğine Ali Han Kandemir getirildi. Komitede, Said Şamil, Barasbi Baytugan, Aytek Namitok, General Sultan Kılıç Girey ve Tausultan Şakman vb. gibi politik aktörlerde görev almışlardır. Sait Şamil, Almanların kendi duruşlarından hiçbir şekilde taviz vermemesi ve bağımsız Kuzey Kafkasya planını kabul etmemesi üzerine, daha fazla dayanamayıp 1942 sonbaharında komiteden istifa etmiş, Almanya’dan ayrılarak Türkiye’ye dönmüştür. Ulusal hedefleri minimize edilmiş ve Nazi Almanyası makamlarına eklemlenmiş Kuzey Kafkasya Milli Komitesi, yaşadığı kan kaybıyla birlikte, II. Dünya Savaşı bitinceye kadar çalışmalarını sürdürmüştür.
Kuzey Kafkasya Milli Komitesi’nin bu dönemdeki çalışmalarını iki bölümde incelemek gerekir. Birinci bölümde insani yardım çalışmaları vardır. Komite, Kuzey Kafkas Lejyonu’nun kurulmasına yardımcı olurken, ulaşabildiği binlerce savaş esiri hemşehrilerinin yaşam şartlarını iyileştirmeye çalışmıştır. Bu sayede esir kamplarında açlıktan ve salgın hastalıklardan ölmek üzere olan binlerce Kuzey Kafkasyalı esir askeri ölümden kurtarmışlardır. Komite’nin bir diğer önemli insani yardım çalışması ise savaş sonundadır. Yalta Antlaşması gereğince eski Sovyet vatandaşı savaş esirleri Sovyetler Birliği’ne iadesi gerekiyordu. Bu binlerce Kuzey Kafkasyalı savaş esirinin yanı sıra, Almanların Kuzey Kafkasya’dan geri çekilişi sırasında Kızılordu’nun şerrinden korkarak vatanlarını terk eden onbeşbin Kuzey Kafkasyalıyı da (çoğunluğu Adige) kapsıyordu. Komite herkesin bildiği “Drau Faciası”nı önleyemedi ama mültecilerden binlercesini Sovyetlere teslim edilmekten kurtararak ABD, Avustralya, Türkiye ve yakın doğu ülkelerine geçmesini sağladılar.
İkinci bölüm çalışma ise, Nazi makamlarının izin sınırlarını zorlayarak yaptıkları politik çalışmalardır. Burada kayda değer tek çalışma diğer Kafkas milli komiteleri ile ortak hareket ederek 1944 Ekim’inde “Kafkas Şurası”nı kurmalarıdır. Nazi Almanyası’nın milli komiteleri hiçbir zaman ulusal muhataplar olarak görmemesi ve onları sıradan “komisyonlar” olarak tanıması savaşın son aylarında değişmiş ve milli komitelerce yapılan başvuru üzerine Kafkasya devletlerinin bağımsızlığı tanınmıştır. Traji-komik bu sonucun uluslararası ilişkiler düzeyinde hiç anlamı yoktur. Çünkü Nazi Almanyası’nı da artık kimse tanımamaktadır.
II. Dünya Savaşı’nın Sonuçları Kuzey Kafkasyalıları nasıl etkiledi? Emigrasyon II. Dünya Savaşı’ndan sonra mücadelesini nasıl yürüttü?
Kuzey Kafkasya Milli Komitesi’nin 1945 sonlarında dağılmasından sonra kaydeğer yeni bir mülteci örgütlenmesi – Münih’deki Almanya İslam Cemiyeti’ni saymazsak – 1951 yılına kadar yoktur. Bunun da sebebi yine yeni dünya konjonktürü. II. Dünya Savaşı galibi müttefik kuvvetlerin 1945 – 1947 yılları arasında süren balayı döneminden sonra, Orta, Doğu ve Güneydoğu Avrupa’da artan Sovyet etkisine karşı Batı Dünyası da karşı hamlelerde bulunmaya başlamış, bu da Sovyetler Birliği ile Batı Dünyası arasındaki ideolojik, politik, askeri ve ekonomik kamplaşmayı derinleştirmiş, soğuk savaş denilen yeni bir süreci başlatmıştır. Soğuk savaş dönemi, Sovyet Rusya’nın kuruluşundan beri anti Rus ve Sovyetik cephede bulunan mülteci örgütlerinin yeniden uyandırılmasına vesile olmuştur. Mülteci örgütleri, 8-10 yıl önce Nazi Almanyası ile kurmak zorunda kaldıkları edilgen ilişkiyi bu sefer başta ABD olmak üzere Batı dünyası ülkeleri ile de kurmak zorunda kaldılar. Bu pozisyon maalesef taban desteği olmayan (veya olamayan) maddi ve manevi güçleri oldukça kısıtlı mülteci örgütlenmeleri için kaçınılmaz bir pozisyondur. Ben bunu planör veya yelkenli gemi sürücülerinin kaderine benzetiyorum. Mülteci örgütleri, hedefine ulaşmak için uygun rüzgârı ve hava şartlarını bekleyen ve ancak uygun rüzgârın ve hava şartlarının izin verdiği ölçüde yol alabilen taşıtlar gibi sürüklenmişler.
Kuzey Kafkasya Milli Komitesi, altı yıl aradan sonra 1951 Ağustos’unda Münih’de toplanan “Kuzey Kafkasya Mültecileri Kongresi”nde yeniden kuruldu. Ahmet Nabi Magoma komite’nin başkanlığına, Ramazan Traho ise sekreterliğine seçilmişti. Ramazan Traho’nun 1953 yılında vefat etmesi üzerine bu görevi Barasbi Baytugan üstlenmiştir. Komite aralıklarla da olsa Türkçe-Rusça ve İngilizce dillerinde “Kafkasya” adında dergi çıkardı, dünyanın çeşitli ülkelerine dağılmış bulunan Kafkas emigrasyonunu toparlamak ve organize etmek amacıyla örgütlenme çalışmalarına başladı ve 1952 yılına kadar dokuz ülkede temsilcilikler açtı. Komite, dönemin etkili politik ve sosyal kuruluşlarının toplantılarına katıldı, çeşitli memorandumlar verdi, “Kafkasya Problemi”ni BM örgütüne kadar taşıdı. Ayrıca çeşitli ülkelerde yaşam mücadelesi veren mültecilere insani yardımlarda bulundu.
1951 tarihi Türkiye Kafkas diasporası için de önemli bir gündür. Çerkes İttihat ve Teavün Cemiyeti ve alt örgütlenmelerinden sonra, ilk defa 1951 yılında İstanbul’da Kafkas örgütlenmesi kurulmuştu. Kurucuları arasında Pşımakho Kotse, Wassan Giray Cabağı, Aytek Namitok, Said Şamil gibi Kafkas emigrasyonunun liderlerinin de bulunduğu örgütlenme, Kuzey Kafkasyalılar Türk Kültür ve Yardım Derneği adındaydı. Bir süre sonra adını Kafkasyalılar Kültür ve Yardımlaşma Derneği’ne, 1996 yılında ise Birleşik Kafkasya Derneği’ne çeviren bu ilk örgütlenmeyi, 1952 yılında kurulan Bağlarbaşı Kafkas Kültür Derneği ve 1961 yılında kurulan Ankara Kuzey Kafkasya Kültür Derneği ve diğer dernekler takip etmişti.
Kuzey Kafkasya Milli Komitesi, Sovyetler Birliği’ni yıkarak yeniden “Büyük ve Bölünmez Rusya”yı kurmak arzusunda olan “Rusya Halklarının Kurtuluş Şurası” tarafından 7 Kasım 1951 tarihinde, anti Sovyet Cephe kurmak için düzenlenen ve Sovyet işgali altındaki tüm etnik göçmen grupların temsilcilerinin davet edildiği Wiesbaden Konferansı’na, “tam bağımsızlık isteklerinden kesinlikle taviz vermeyeceklerini belirterek” katılmadı. 1942 yılı sonbaharında itibaren Kuzey Kafkasya Milli Komitesinden uzak duran Sait Şamil ise davet edildiği Wiesbaden Konferansı’na katıldı ama toplantıdan yine büyük hayal kırıklığıyla ayrıldı. Wiesbaden Konferansı’nın arkasında ABD ve İngiltere vardı. Komite’nin konferanstan uzak durması, komitenin yeniden kuruluşuna destek veren ABD ve İngiltere’nin hoşuna gitmedi ve desteklerini geri çektiler. Komite çalışmalarını 1954 yılının ilk aylarına kadar sürdürdü. Milli Komite, Paris Bloğu (Sovyet Mahkûmu Milletlerin Kurtuluş Birliği) ve Sovyetler Birliği’ni Öğrenme Enstitüsü gibi anti-Sovyet organizasyonların çalışmalarına da destek vermiş, Milli Komite üyelerinin birçoğu bu organizasyonların içinde aktif olarak yer almışlardır.
1954 yılından 1960 yılına kadar aktif çalışmaların ara veren komite, 1960 yılından itibaren tekrar aktif faaliyete geçmiş, Münih’teki Milli Komite’nin yanı sıra İstanbul’da da Aytek Namitok başkanlığında bir Milli Komite daha oluşturulmuştur. Münih’deki Kuzey Kafkasya Milli Komitesi başkanı Ahmet Nabi Magoma’nın 1961‘de, Ali Han Kandemir ise 1963 yılında ölümü üzerine, Milli Komite’nin tüm yükü Barasbi Baytugan’ın omuzlarına kalmıştır. 1964 yılı başında Barasbi Baytugan ve Hasan Kassey’in yönetiminde Münih’te birkaç sayı Rusça çıkarılan “Obedınennıy Kavkaz” (Birleşik Kafkasya) Dergisi, Baytugan’ın Türkiye’ye yerleşmesi sonucu yayın hayatına Ağustos 1964’den itibaren Türkçe olarak Yılmaz Nevruz yönetiminde devam etmiş ve 1968 yılına kadar yayınlanmıştır.
İstanbul Kuzey Kafkasya Milli Komitesi’de Kafkasya Problemi’nin Uluslararası kamuoyunda duyurabilmek için memorandumlar yayınlamış, uluslararası kongrelere katılmışlardır. Örneğin Temmuz 1962’de Milli Komite genel sekreteri görevinde bulunan Mustafa Zihni Hızal, Paris Bloğu”nun Münih’de toplanan Kongresine Kuzey Kafkasya Milli Komitesi adına katılmıştır. Aytek Namitok’un 1963, Ramazan Traho ve Mustafa Zihni Hızal’ın 1964 yılında ölümü üzerine, kadro açısından daha da sıkıntıya düşen milli komiteler, 1960 yılların ortalarından itibaren aktif çalışmalarına son vermişlerdir. Komitenin son yıllarında görev alan Ankara Kuzey Kafkasya Kültür Derneği kurucu başkanı Mustafa Zihni Hızal ve politik çalışmaları KDHP’den itibaren destekleyen Tevfik Çiper ve Yılmaz Nevruz gibi çok az sayıdaki kişiler diğer komite üyelerinden farklı olarak, 1864 sürgününün çocuklarıydılar. Komite varlığını sürdürebilmesi için Türkiye diasporasının yeni kuşaklarıyla desteklenmeliydi. Ama bu başarılamadı. Komiteler politik mücadeledeki mirasını, 1951 yılından itibaren kurulan ve günümüze kadar gelen Kafkas sivil toplum kuruluşlarına bırakarak tarih sahnesinden çekildiler.
Devam edecek…
Comments
No comment