2 Kasım 2015
Vladimir Putin’e savaşçılar, tüccarlar ve inançlılar olarak adlandırılabilecek üç farklı grup danışmanlık yapıyor. Her birinin bir işlevi var, ancak Rusya’nın kalkınması konusunda çok farklı fikirlere sahipler.
Kremlin’den dünyayı yönettiği süre boyunca, cumhurbaşkanı Vladimir Putin Rusya’nın dış politikasının ne olması gerektiğine dair kendi içlerinde çatışan birçok görüşle kuşatılmış durumda.
Kendisi tarafından atanan dış politika danışmanları üç gruba ayrılabilir: savaşçılar, tüccarlar ve “inançlılar”.
Cumhurbaşkanı seçeneklerini açık tutmayı seviyor ve bunlardan herhangi birisini diğerinden imtiyazlı bir konuma getirmiyor. Ona sürekli olarak öneriler ve fikirlerle dolu dosyalar gönderiliyor ve o bunları taktiksel olarak kullanıyor. Novaya Gazeta’nın bu yıl başlarında yayınladığı 2014’ün başlarında Kremlin’e sunulduğu iddia edilen Kırım’ın ilhakıyla ilgili bildiri ülkede karışıklığa sebep oldu.
Bunu Kremlin’in Kırım yarımadasına sahip olmak için kullandığı uzun vadeli bir planın kanıtı olarak görmek yanlış olur. Kırım operasyonu muhtemelen beklenmedik durumlar için hazırlanmış bir planın son dakikada yapılan bir iyileştirmesiydi. Putin’in yaptığı şey sadece bununla ilgili gerekli dosyayı raftan çekip fiiliyata geçirmek oldu.
Bugünlerde “savaşçılar” Kremlin’de en fazla saygı gören grup. Grup, FSB ve Savunma Bakanlığı yetkilileri gibi güvenlik sektöründe çalışanlar haricinde “şahin” olarak tanımlanabilecek insanları da bünyesinde barındırıyor, örneğin; Duma başkanı Sergei Naryshkin, Başbakan Yardımcısı Dmitry Rogozin ve cumhurbaşkanlığı danışmanı Sergei Glazyev. Rusya içine kapalı bir politika izlediği sürece para ve ayrıcalık kazanan herkes savaşçı olarak adlandırılabilir.
Bu gurubu “Savaş Partisi” olarak adlandırmak yanlış olur. Onlar çatışmaya ilgi duyan birbirlerinden bağımsız kamu çalışanlarının birleşerek oluşturduğu bir yığının ürünü ve Batı’yla ilişkiler kötüleştikçe kendilerinin güçleneceklerinin farkındalar. Bu savaşçılar Batı’da okuttukları çocuklarını eve çağırmaya, yabancı bankalardaki hesaplarını kapatmaya ve yazlıklarını satmaya hazırlar, çünkü bu onların Rusya’daki konumlarını güçlendirecek.
“Tüccarlar” devletin şu aralar güttüğü belirsiz siyasetle en uyuşan taraf, ne savaş ne de barış istiyorlar ve kendilerine mümkün olduğu kadar hareket alanı açılmasını arzuluyorlar. Putin’in şu anki agresif tavrı bile hala Kremlin’in Batı’yla barışmasına yönelik bir U-dönüşünün kapısını açık bırakıyor.
Tüccarların çoğu 90larda ortaya çıkan iş adamları ya da Putin’in yardımlarıyla 2000lerde zenginleşen kimseler. Batı’nın yaptırımları karşısında devletle bağlantılı iş adamlarının oldukça canı yandı ve bunun sonucu olarak Putin’in yardımlarına daha fazla bağlı hale geldiler. Özel sektördekiler ise daha az zarar gördü ama Kremlin’e tam destek vererek zararlarını azaltmaya çalışıyorlar. Vladimir Potanin, Rusya’nın en zenginlerinden biri, bir röportajında “Hoşlanılmamaktan hoşlanmıyorum” diyerek Avrupalıların Rusya’ya karşı yıkıcı tavrını eleştiriyor.
Tüccarlar Batı’yla çatışmaya karşılar ve yaptırımların en kısa sürede kaldırılmasını istiyorlar. Rosneft CEO’su Igor Sechin şirketinin sermaye miktarının düşüşünden dolayı şikayetçi. Gennady Timchenko kayıplarını minimize etmek için hisselerini yeniden dağıttı. Oligark Deripaska’ya göre “Amerika ve Avrupa’yla gerginliğin düşürülmesi için” çalışmak zorundayız.
Potanin ve Deripaska Putin’e tamamen sadıklar ancak yaptırımların uzun vadeye yayılmasından korkuyorlar. Potanin “Avrupa ve Amerika’yı terk edemeyiz, onlar da bizi terk edemezler” diyor. Ona göre Batı anlaşması zor da olsa bir partner.
Savaşçılar ve tüccarların hepsi Putin’i destekleseler de Rus iç politikasında ayrışıyorlar. Serbest piyasa ekonomisini Rusya’ya tanıtan Anatoly Chubais düzenin hapiste görmeyi istediği Alexei Navalny ile diyalog içerisinde. Potanin NTV’deki belgeselde Amerikan ajanı olarak gösterilen telekomünikasyon şirketi sahibi Dmitry Zimin’i gerçek bir vatansever olarak adlandırıyor.
Üçüncü grup, inançlılar, diğerlerinden daha fazla gürültü yapıyorlar ancak daha az nüfuza sahipler. Grup, Ortodoks Kilisesi, dindar milletvekilleri ve dini aktivistlerden oluşuyor. Savaş çığırtkanlığı yapmak onların kutsal görevi. Kamuda saldırganlık ve nefret oluşturmak onların varoluş sebebi-ve bu Kremlin için kullanışlı bir araç.
İnançlılar rejime kamuda sağlam bir temel hazırlıyorlar. Putinizm’in ideolojisi geleneksel değerler, dini inanç ve Batılı yaşam tarzını aşağılama üzerine kurulu.
Batı Rusya’ya saldırdığında ya da Rusya’nın düşmanları Putin’i zor durumda bıraktığında inançlıların sayısı en yüksek değerine ulaşıyor. Rusya’nın düşmanları ne kadar fazla olursa, kendilerine o kadar fazla hareket alanı açılacak ve bütçeleri o kadar fazla artacak. Ancak, savaşçıların aksine, inançlılar ideolojik savaşlarının devamı için Batı’nın ulaşılabilir olmasını arzuluyorlar. Batı’yla daha sert bir çatışma “çürümüş” Batı’da propaganda savaşlarını yürütmekte olan yandaş ordusunu önemsiz kılabilir.
Putin bu grupların hepsine başkanlık ediyor. Onları iyi bildiği bir oyunun aktörleri olarak görüyor. Savaşçılar güçlü bir kaynak, tüccarlar siyasi potansiyele sahip bir tebaa, inançlılar ise tehdit edici gürültüler çıkaran bir Yunan korosu. Putin’in zihninde, hepsi bir arada yaşayabilir.
Buna rağmen, savaşçılar ve tüccarların kendilerine ayrılan kısıtlı rolleri her zaman kabul etmeleri mümkün görünmüyor. Eğer gerçek bir politik güce evrilirse, bir “Savaş Partisi” ayrı bir kimlik kazanabilir ve Kremlin’i kendi eylemlerine bağlı konuma getirebilir. Tüccarlar yeni trendlerden sıkıldı ve politikada uzun vadeli bir görev almak istiyorlar. Sonuç olarak Putin’in en büyük dış politika ikilemi savaşmak mı iş yapmak mı istediği üzerine kurulu.
Yazı Tatyana Stanovaya’nın Carnegie Endowment for International Peace için yazdığı makaleden çevrilmiştir.
Comments
No comment