Özellikle Savaş Gazileri, yıllar önce yenilgiye uğrattıkları düşmanlarına halk tarafından daha fazla saygı gösterilmesini ve onlara nazaran çok daha iyi koşullarda yaşadığını görmek zorunda kaldıklarında (gördüklerinde), dünyayı faşizm belasından kurtarmak için canlarını ortaya koyan kendilerine ihanet edildiğini hissettiler. Seksenli yılların sonlarında, savaş madalyası takılması toplumda hoş karşılanmamaya başlandı ve medyada aşağıdakine benzer, savaş gazilerine karşı yapılan kötü muamele haberleri yer almaya başladı: Üzerinde birçok savaş madalyası olan yaşlı bir adam, biranın tükenmek üzere olduğu bir barda sıra bekleyenlerin önüne geçmek istedi. Bazı sarhoş gençler adamı yere yatırdı ve adamın üzerine işerlerken içlerinden biri bunu neden yaptıklarını açıkladı. “Siz aptallar o savaşı kazanmasaydınız, biz şu anda Bavyera birası içiyor olacaktık”.
Sovyetlerin kutsal saydığı şeylere bu derece saygısızlıklar belki de nadiren meydana geliyordu, ama Perestroyka döneminde tarihi zaferin ve onun kahramanlarının aşağılanması gündelik bir olay haline gelmişti. Bunu anlamak için insanın sadece, fakirleştirilen ve yapılanlara kızan savaş gazilerince bitpazarında yok pahasına satılan çok büyük miktardaki savaş madalyasına bakmaları yeterliydi. Ama geleceğe dair yeni yeni ortaya çıkan büyük umutlar yenilginin ilk şokunu en azından kısmen telafi etti. Geçen yıl meydana gelen şiddet olaylarının refahın en kısa sürede paylaşılacağı sözü ile artık yapılmaması bir süreliğine sağlandı.
Ama parlak kapitalist geleceğin hiç acelesi yoktu ve 90’lı yılların ortasında eski Sovyet dönemine özlem –ve özellikle Brejnev dönemine-, git gide artmaktaydı. Özellikle Ekim devrimi, sanayileşme ve askeri süper güç olma gibi kolektif iftihar kaynağı olan diğer değerler eski parıltılarını yitirdikleri için, “Büyük 2. Dünya Savaşı Galibiyeti”nin sembolik önemi bunlara göre artmıştı. Ve böylelikle, 70’li yıllarda şekillenmeye başlayan savaş ve onun galibi olma miti, giderek Ulusal Kimlik Sembolü olan asıl rolüne doğru bir anlam kazanmaya başladı. Moskovalı sosyolog Lev Gudkov’un Osteuropa dergisinde çıkan istisnai makalesinde etkili şekilde anlattığı gibi, “Bugün, bir zamanlar çölde ayakta kalan taş sütunlar gibi üzerimizi örten zafer kulelerinden, geri kalan kayaların da aşınmasıyla hiç bir eser kalmadı.”
Rus tarihindeki en gurur verici olay nedir sorusu sorulan insanların %44’ü bu soruya 1996 yılında 2. Dünya Savaşı olarak cevap verirken, bu oran 2003’te %87 olmuştur. 2. Dünya Savaşı Zaferinin önemi arttıkça, buna paralel olarak bu dönemde başkomutan ve lider olan Stalin’in itibarı da artıyordu. 1998–2003 yılları arasında Stalin’i olumlu değerlendirenlerin sayısı %19’dan %53’e çıkarak 3’e katlandı. Ve buna paralel olarak, Stalinist baskı döneminin kötü anıları 90’li yılların sonunda %29 oranında önemsenirken bu oran %1’e düşmüştür. Bu sonuçları ortaya çıkaran araştırmayı yapan Levada Center’e göre, neredeyse nüfusun üçte biri bir seçim olması durumunda başkanlık için Stalin’e oy vereceklerini bildirmişlerdir.
Zafer kutlamalarının arifesinde Stalin’in itibarını iade etmek için yapılan girişimler her yere yayılıyordu. Rusya’nın Merkezi (büyük) şehirlerinden biri olan Orel’de, şehir Dumasının (meclisinin) vekilleri, “şehirlerindeki sokak ve meydanlara yeniden Stalin adının verilmesi, başkomutan olarak hatırasının canlandırılması ve tarihin çarpıtılmasının engellenmesi” için başkan Putin ve Devlet Duması’na(meclisine) başvuruda bulundular. Ayrıca, Sibirya’daki Mirni şehrinde ve bir zamanlar Gulag mahkûmlarının elmas madeninde bitmez tükenmez soğukta donarak öldüğü Sakha cumhuriyetinde “tarihi adalet”’in sağlanması için çağrıda bulundular. Savaş gazileri derneğinin isteğine uygun olarak üzerinde “minnettar torunlarınızdan” yazan bir Stalin büstü dikildi. Volgrad şehir Duması (Meclisi) şehrin adının yeniden Stalingrad olması için yıllardır baskı yapıyordu. Ve şimdi sanatsal değeri düşük eserler yapan Moskovalı heykeltıraş Surab Zereteli’ye anti-Hitler koalisyonunun liderlerini betimleyen on ton ağırlığında, dört metre yüksekliğinde bronz bir heykel yaptırılıyor. Bu gelişmeler üzerine, aralarında Andrei Bitov ve Fazıl İskender’inde bulunduğu bir grup yazar ve sanatçı, İzvestiya gazetesinde yayınlanan ve toplumun bu yeniden Stalinizasyonunu protesto eden bir mektupta, Stalin’in, Roosvelt ve Churchil ile birlikte anılmasının “İşlediği suçların anısının hala milyonlarca ailenin hafızasında yer aldığı bir zamanda, Stalinin büyüklüğünün (yüceliğinin) aslında utanç verici olduğunu gizlemek için yapılmış budalaca bir hamleden ibaret olduğunu” yazdılar.
Edebiyat profesörü Marietta Chudakova, delil yetersizliği nedeniyle Katyn’de Polonyalı subayların toplu olarak katledildiği olay hakkında Rus askeri savcılığı yetkililerinin yürüttüğü incelemeyi kesintiye uğratmalarını, Stalin ve onun işbirlikçilerine itibarlarının iade edilmesinin ipucu olarak görüyor. Olayın(davanın) kapatılmasına dair verilen emir gizli tutuluyor ve Yeltsin zamanında, Polonyalılarla gerçeklerin ortaya çıkarılması ve işbirliği yapılması yönünde önemli adımlar atılmış olmasına rağmen, Ruslar dosyaların çoğunu Polonyalılara vermeyi reddediyordu. Chudakova’ya göre; gizli servis ve ordu, Katyn katliamı hakkındaki gerçekler ve Baltık ülkelerinin ilhak edildiğinin kabul edilmesinin zaferin ihtişamına gölge düşüreceğine inanıyorlardı. Liberal entelektüeller ise, siyasi tarih açısından Rus toplumunun Kruschev devri öncesindeki Stalinleşmeme günlerine döndüğüne inanıyorlardı. Ancak gizli servis ve orduyla sıkı bağları olan mevcut “güçlü adam” rejimi, yetersiz ve yozlaşmış keyfi yönetimini haklı göstermek için lekesiz bir zafer mitine ihtiyaç duyuyordu. Ve iki çelişik gerçeklikte yaşıyor görünen nüfusun önemli bir kısmının paylaştığı boşa çıkmış süper güç olma hayali ve Brejnev dönemi için hala ortak özlem kurulabilir.
Rusya Kafkasya’daki savaştan zarar gören ve İslami terörizmle başı belada olan süper güç artığı bir devlettir. Rus ordusunun morali bozulmuştur, savaşmak için uygun değildir ve gaddardır. Rusya, dünyada benzeri bulunmayan bir nüfus ve sağlık krizleri sıkıntısı içindedir. Erkeklerin ortalama ömrünün 59 olduğu ülkede, savaş gazilerinden sadece küçük bir kısmı “kutsal” zaferin 60. yıldönümünü görebilecek. Emekli ve savaş gazisi derneklerinin karşı çıktığı sözde refah getirecek olan ve monetarisation denen olay gazilerin durumunu daha da kötüleştirdi . Bunun yanında, faşizme karşı kazanılan zafer –özellikle 90’lı yılların kaos, şiddet ve umutsuzluk ortamında yetişen daha genç nesilleri- toplumun faşizm belasına yönelmesine engel olmadı. “Rusya Ruslarındır” sloganı nüfusun yarısından çoğu tarafından kabul görüyordu. Her gün yeni ırkçı saldırılar görülüyor ve dazlaklar çoğu kez kurbanlarını öldürüyordu. Uğradığı hezimetten dolayı intikam peşinde iken, ortaya çıkan “Weimar Sendromu” u ve Kremlinin kurtarıcı rolünü oynama hakkını bir arada düşünmek artık çok zordu.
2. dünya savaşının bitişinin sembolik tarihi, savaş ve onun sonuçları hakkında derin görüş ayrılıklarının bulunduğu Rus toplumunda kökleşmedi. Zafer günü kutlamalarının toplumun beklentileri ve duygu dünyasında artık pek önemli olmadığı görülüyor. Yeshednevnaya Gazetesi, artık sadece festivaldeki topluluğu bir arada tutmaya meyilli olduğu açık bir şekilde belli olan bu festivallerde insanların pek hoş karşılanmamasını eleştiriyordu. Gaziler törene figüran olarak atanmıştı. Bir avuç üst düzey yabancı ülke ileri geleni ve Rus konuklar arasında Vladimir Putin törenin başkahramanıydı. Gazeteler, meşhur 1980 olimpiyatlarında olduğu gibi, Moskova’nın kutlamalar boyunca kapatılacağının bildirilmesine tepki olarak halka kutlamalar boyunca şehirden ayrılmanın daha iyi olacağını tavsiye ettiler. Gerçektende Moskova’nın güvenlik güçlerinin, Çeçen teröristlerin düzenleyeceğini önceden bildirdiği saldırıdan halkı korumak için daha iyi bir yol bulamadığı görünüyor. Ama bu olay lekesiz “kutsal” zafer miti ve Kafkasya’daki kirli savaşı birbirinden ayrı tutmanın ne kadar zor olduğunu bir göstergesidir.
Yabancı gözlemcileri oldukça endişelendiren Stalinizmin Rusya’da yayılması, Rusya dışında dünyada başka hiç bir yeri hedef almıyordu. Tüm anlatılanlar, 15 yıllık “dönüşüm” sürecinden sonra Rus halkının kendisini içinde bulduğu ahlaki ve ekonomik çöküşün göstergesidir. Süreç başarısız olursa, insanlar hayali geçmişte yaşamaya devam ederler. Rusya’nın tarihi saati geriye doğru sayıyor görünüyor. Bu atmosferde yaklaşan zafer günü kutlamaları insanlarda tedirginlikten başka bir şey uyandırmıyor.
Sonja Margolina, Neue Zürchner Zeitung, 30 Nisan 2005
Çeviri: Özgür Koç
Comments
No comment