ABHAZYA’DA NELER OLDU?
Kendisine ilk soru olarak Abhazya’daki son gelişmeler hakkındaki fikri ve seçimlerde hangi lideri desteklediği sorulan Hatıjuko Valeri, savaş sonrası geçen sürede Abhazlar’ın devlet olabildiklerini gösterdiklerini, bunun da önemli bir süreç olduğunu söyledi. Gürcüler’in, “Ruslar yardım etmeseydi Abhazlar bu savaşı kazanamazdı” şeklinde yaptıkları propagandanın uydurma olduğunu söyleyen Valeri Hatıjuko, Abhaz-Gürcü savaşını kazanan gücün ana gövdesini Abhazlar’ın oluşturduğunu, Abhazlara ise Kuzey Kafkasya’daki kardeşlerinin yardım ettiğini söyledi. “Ben o zamanlar Kafkasya Dağlı Halklar Konfederasyonu’nun Başkan Yardımcısıydım. Gürcülerin Abhazya’ya saldırdıkları haberini alır almaz 2 saat içinde ünlü Kabardey komutan Sultan Sosnalıyev’le birlikte 15 kişiyi ilk grup olarak Abhazya’ya gönderdik ve ardından da gönüllüler sevk etmeye başladık. Bu savaşın motoru Abhazlar’dı Kuzey Kafkasya’daki diğer kardeşleri de kendilerine yardımcı oldu” diyen Valeri Hatıjuko şöyle devam etti: “Abhazya’nın dünü ile ilgili söylenmesi gereken gerçeklerden birisi budur. Sonra, savaş ertesinden bugüne, yani seçimlere kadar, Abhazlar bir taraftan demokratik gelişmeler kaydederken, bir taraftan da devletlerini yaşattılar. Resmi kurumlarını aksayarak da olsa çalıştırdılar. 11-12 yıl sonra ilk çok adaylı seçimlere geldik. Seçimler yapıldı ve adaylardan Sergey Bagapş kazandı. Abhazya’nın tüm resmi kurumları bu başarıyı tescil ettiler. Fakat Rusya’nın müdahalesiyle seçimler yenilendi. Ama işte bu kötü bir örnek ve geri bir adım oldu. Artık, gelecekte yapılacak başka seçimlerin sonuçlarını beğenmeyenler içinde bu seçimler emsal gösterilerek seçimlerin yenilenmesi istenebilecektir. Bu yönüyle kötü bir örnek oldu.
“ABHAZYA’DA DESTEKLEDİĞİM BİR ADAY YOK”
Sorunuzun ikinci kısmına gelince, seçimlerde benim destek verdiğim bir adayım olmadı. Ancak şunları da söylemeliyim ki, Bagapş ve arkadaşlarının Gürcüstan’a yakın olduğu tamamen rivayetleri tamamen uydurmadır. Gürcüler tarafından desteklendiği gerçek dışıdır. Bagapş’ın yanında yer alan isimlere bakınca zaten bu iddianın dayanaksız olduğunu hemen görebilirsiniz. Bunlar Stanislav Lakoba, Natella Akaba, Sokrat Cincolya, Oleg Domenia…, ki hepsi Abhazya’nın bağımsızlığı için savaşmış vatanseverliği tartışılmayan insanlardır. Kaldı ki bu isimlerin tamamı düne kadar Ardzınba’nın yanında yer alıyorlardı. Bunu şöyle değerlendirmek lazım ki, Gürcüler Abhazlar’ın arasına fitne sokmak için gereken her şeyi yaparlar. Destekliyorlar falan gibi sözleri böyle anlamak lazım ve bu tür propagandalara karşı uyanık olup kanmamak lazım.
Bir diğer husus daha var: Abhazya Rusya’yla birlikte hareket etmek zorundadır. Bunu bütün liderler biliyor. Bunun başka bir varyantı da yoktur. Ama bu, Abhazya Rusya’nın her dediğini yapmak zorunda olduğu manasına da gelmez. Bu nüansı da korumak gerekir. Keşke Abhazlar daha evvel kendi arasında anlaşsaydı da, seçimler Rusya’nın müdahalesi olmadan sonuçlanmış olsaydı.
Tarih bazen bağımsızlığı sürpriz bir şekilde hediye eder, tıpkı Sovyetlerin dağılma sürecinde olduğu gibi; bazen de bağımsızlık mücadeleleri de yıllar boyunca sürer gider, tıpkı Abhazlar’ın bağımsızlık mücadelesinde olduğu gibi. Abhazya’nın sürdürdüğü bağımsızlık mücadelesini çok anlamlı bulduğumu da ayrıca belirtmeliyim.”
“ABD VE RUSYA ARASINDA ABHAZYA”
Bir dinleyicinin, ABD’nin Kafkasya’nın güneyine yerleşme çalışmalarını hatırlatarak, “Abhazya bir müddet sonra ABD ve Rusya arasında kalırsa neler olur?” şeklinde yönelttiği suale şu cevabı verdi: “ABD Ortaasya’ya geldiği zaman Rusya bunu kabul etmez diyorlardı. Ama ne oldu, ABD ve Rusya anlaştılar, neticede Rusya ABD’nin Ortaasya’ya yerleşmesini kabul etti, sindirdi. Bu realiteyi dikkate aldığımızda, Abhazya’nın başına da sürpriz bir iş gelme ihtimalini gözden çok uzak tutmamak gerektiğini görürüz.
Buna mani olacak olan tek güç Kafkasya’daki kardeşlerinin Abhazya’ya verecekleri destektir. Fakat bugün Kafkasya’da bu yönlendirmeyi yapacak, yönetim üzerinde baskı oluştaracak bir sivil toplum örgütü yok maalesef. 1992-93 savaşında aktif olan Adige Xase ve Dağlı Halklar Konfederasyonu gibi örgütler şimdi yok maalesef. Bütün sivil toplum örgütleri devletin kontrolüne geçmiştir. Abhazya’nın başına bir iş gelecek olsa toplumu örgütleyecek güç bugün için eksiktir. Bu Abhazya’nın geleceği için benim gördüğüm en büyük olumsuzluklardan biridir.“
“RUSYA’YA KAZANABİLECEĞİ KÜÇÜK BİR SAVAŞ LAZIMDI, PİYANGO ÇEÇENİSTAN’A VURDU”
KBC İnsan Hakları Derneği Başkanı Valeri Hatıjuko, Çeçenistan’daki savaşın mahiyeti hakkında yöneltilen bir soru üzerine, bu savaşın Ruslar tarafından çıkarıldığını belirterek siyaseten ve maddeten bu savaştan beslenenler olduğunu söyledi. Bu savaşı Çeçenler’in değil Ruslar’ın çıkardığını söyleyerek tarihe ışık tutan önemli bir anısını nakleden Valeri Hatıjuko şöyle devam etti:
“Çeçenistan savaşından 10 gün önce “Rusya Çeçenistan’a müdahale edecek” diye bir haber almıştık. O zaman Rusya’nın Adalet Bakanı Çerkes asıllı ünlü hukukçu Kalmuk Yura idi. Bu haberi aldıktan hemen sonra Rusya Federasyonu Güvenlik Konseyi’ne müracaat eden Kalmuk Yura, Dudayev’le görüşmek üzere Konseyden yetki aldı. Hemen sonra Moskova’dan Nalçik’i arayarak beni durumdan haberdar etti ve Grozni’ye gitmek üzere hazırlık yapmamı istedi. Dediklerini yaptım. Kalmuk Yura Nalçik’e geldi ve birlikte Grozni’ye hareket ettik. Doğrudan Cahar Dudayev’in yanına çıktık. Önce Kalmuk Yura ve Dudayev yarım saat süre ile baş başa görüştüler. Sonra benim de katılımımla bir yarım saat daha görüştük. Kalmuk Yura savaşın çıkacağına ciddi bir şekilde inanmıştı. Dudayev’e “Savaşa fırsat verme. Halkının kırılmasına sebep olma” diyerek kendisini ciddi şekilde uyardı. Bu uyarı üzerine Dudayev’in rengi değişti, heyecanlandı. Kalmuk Yura’ya “Benim, halkımı savaşa sokmak gibi bir niyetim yok zaten. Hatta halkımı savaşa sokmamak için elimden ne gelirse yapacağım” diyerek cevap verdi.
O görüşmede Kalmuk Yura’yla Dudayev Çeçenistan’ın statüsünü tartıştılar. Dudayev kendilerinin Tataristan’ın biraz üstünde bir statüye razı olacaklarını söyledi. Yura da bunun olabileceğini belirterek, konuştuklarını aynen Moskova’ya aktaracağını söyledi. Anlaştılar. Görüşme bitince de Dudayev’in yanından ayrıldık.
Grozni’den dönüşte Kalmuk Yura ile arabada sohbet ettik. Kalmuk Yura bana, ”Valeri, istifam cebimde. Eğer Rusya Çeçenistan’a saldırırsa, Bakanlık görevinde bir dakika bile durmayıp hemen istifa edeceğim” dedi.
Nitekim 8 gün sonra savaş başladı. Ve Kalmuk Yura dediği gibi yaparak hemen istifasını verdi ve Rusya Federasyonu Adalet Bakanlığı görevinden ayrıldı.
….
Aradan iki ay geçti. Kalmuk Yura ile Moskova’da karşılaştık. Kendisine, “Dudayev’le yapılan görüşme sonrasında Moskova’da neler oldu” diye sordum.
Kalmuk Yura anlattı: “Dönüşümde Başbakan Viktor Çernomirdin’le görüştüm. Dudayev’in ne düşündüğünü, n
e istediğini kendisine aktardım. Hepsini makul karşıladı ve bu durumu Güvenlik Konseyi’ne sunacağını, muhtemelen de olumlu bir sonuç çıkacağını söyledi.
Fakat Viktor Çernomirdin’le iki gün sonraki görüşmemizde canı çok sıkkındı ve oldukça gergindi. Bana dedi ki: “Yura, Güvenlik Konseyi bu savaşın başlatılması yönünde bir karar aldı. Bunun dönüşü yok artık. Konsey üyeleri, iç politikada bir takım dengeleri oturtabilmek için Rusya’ya kazanabileceği bir küçük savaş lazım olduğu düşüncesinde hem fikirler. Alınan bu karar gereği de Rus ordusu Çeçenistan’a girecek.“
Bunları bana Kalmuk Yura bizzat anlattı. Kalmuk Yura bugün hayatta değil, Hakkın rahmetine kavuştu.
………..
Kafkasya’da geçtiğimiz günlerde Kalmuk Yura için bir belgesel hazırlandı. Henüz gösterime
sunulmayan bu belgeseli seyrettim. Kalmuk Yura’nın anlattığı bu olayı, şu anda Rusya’nın Ukrayna Büyükelçisi görevinde olan o günün Başbakanı Viktor Çernomirdin de aynı şekilde anlatıyordu.
Bütün bunlar şunu gösteriyor: Savaşı Dudayev’in çıkardığı yönünde yapılan propagandaların tamamen içi boş yalanlar olduğunu.”
“YEREL YÖNETİCİLER KRALDAN ÇOK KRALCI”
Bugün savaşın durması için hiçbir şey yapılmıyor. Sadece aydınlar “bu savaş durdurulmalıdır” diye seslerini yükseltiyor. Kafkas Cumhuriyetleri’nin tüm liderleri bu savaşın durmasını istemiyorlar. Hepsi bu savaştan nemalanıyorlar çünkü. İlk savaşta İnguşetya Devlet Başkanı Ruslan Auşev haricinde bütün Kafkas Cumhuriyetlerinin liderleri ortak bir deklarasyon yayınlayarak Rusya’ya destek verdiler. 2 savaşta da aynı şekilde Rusya’yı ve operasyonlarını desteklediler.
Hemen aklımıza gelen soru “niçin” oluyor tabii?
Birincisi, çünkü görev başındaki yöneticiler bu savaşı iç politikaya yönelik olarak kullanıyorlar. Cumhuriyetlerde yaşayan insanlara dönerek “bakın dibimizdeki insanlar ateşte kavruluyor, biz de ise savaş yok. Bunun kıymetini iyi bilin” diyor ve kerameti kendilerinde gösteriyorlar. İkincisi de, bu savaştan beslenen ciddi bir bürokrat grubunun olması. Bunlar savaşın bitmesini istemiyorlar. Bu savaş sayesinde yağma edecek ilave ödenekler çıkarttırıyorlar. Ayrıca halka yaptıkları baskıları terörle mücadele imiş gibi göstermek suretiyle rütbelerini de artırıyorlar.
Bu gün Kafkasya’da devletin kontrolüne girmemiş hiçbir sivil toplum kuruluşu yoktur. Tabela sahibi kuruluşlar devletin kontrolünde olduğu için herhangi bir tepki vermiyorlar.
“MUHALEFET PUTİNİZME KARŞI ÖRGÜTLENİYOR”
Son zamanlarda Putin’in uygulamalarına karşı Rusya Genelinde ciddi bir muhalefet ortaya çıktı. Bu muhalefet grupları 12 Aralık’ta Moskova’da toplanarak Rusya Vatandaşlık Kongresi’ni düzenledi. Kongrede Putin’in “terörle mücadele için otoriter bir rejim şarttır ve bunun için de cumhuriyetlerin yetkileri merkeze taşınmalıdır” tezleri sert bir şekilde eleştirilerek reddedildi.
Kongre katılımcıları şu hususlarda mutabık kaldı ve bunu bir bildiriyle kamuoyuna deklare etti:
– Rusya’nın Abhazya’ya müdahalesi yanlıştır.
– Cumhuriyetler kendi yöneticilerini seçme hakkına sahip olmalıdırlar
– Çeçenistan’daki savaş durdurularak derhal barış görüşmelerine başlanmalıdır.
Rusya Federasyonu’nda statükoya karşı böyle bir muhalif grup var ve biz onun Nalçik kanadı gibi çalışıyoruz.”
“CUMHURBAŞKANINI SEÇEMEYEN CUMHURİYET OLUR MU?”
Valeri Hatıjuko kendisine yöneltilen bir diğer soru üzerine, Duma’da kabul edilen yeni yasaya göre Cumhuriyetleri yönetecek Cumhurbaşkanının isminin artık doğrudan Moskova tarafından belirleneceğini belirterek, “Şimdi soruyorum size: Kendi cumhurbaşkanını seçemeyen bir ülkeye biz nasıl cumhuriyet diyeceğiz? Ayrıca bundan daha ağır gelişmeler de var, Cumhuriyetlerin lağvedilip büyük eyaletler oluşturulması projesi. Adıgey Cumhuriyet’i Krasnodar’a bağlanmak isteniyor örneğin. Böylece Adıgey’e Cumhuriyet statüsü kaybettirilmiş olacak; dolayısıyla kağıt üzerinde kalmış da olsa ulusal haklar da kaybedilmiş olacak tabii. Ve dikkatinizi çekerim, Kafkasya Cumhuriyetlerinin cumhurbaşkanları bu negatif gelişmeler karşısında nedense derin bir sessizlik içindeler. Toplumun gücünü arkalarına alıp ortaya ciddi bir tepki koyabilmiş değiller.
Daha önce belirttim, bütün bu olumsuz gelişmelere karşı çıkacak bir sivil toplum hareketi yok Kafkasya’da.
İnsanlar örgütlenme özgürlüğüne sahip değiller. Özgürlükler kısıtlı. Ben başkanı olduğum İHD KBC Şubesi’ni faaliyete geçirebilmek için iki yıl uğraş verdim; ama yerel idarenin bürokrasi ve zorluklarını aşarak derneğimize hayatiyet kazandıramadım. Yerel yöneticiler sürekli bahaneler uydurarak gereken faaliyet iznini vermediler. En son Rusya İnsan Hakları Derneği Başkanı Lev Panamarov devreye girmek zorunda kaldı. Panamarov Rusya Federasyonu Adalet Bakanı ile görüştü de ancak ondan sonra yerel yönetimden faaliyet iznimiz çıkabildi. Bizim Kafkas Cumhuriyetlerinde Rusya Federasyonu’nun diğer bölgelerinden kat kat fazla baskı var. Özgürlükler daha fazla kısıtlanmış durumda. Ama şunu iyi biliniz ki sebebi Ruslar değil, bizzat bizim yerel yöneticilerimizdir. Rejim, basın özgürlüğü, hareket ve girişim özgürlüğünü kısıtlayarak legal mücadelenin bütün yollarını kapatmış vaziyette. Devlet Adige Xase’yi ele geçirirken üyelerimizi tehdit etti, baskı uyguladı. Üyelerimizi yanımızdan uzaklaştırmak için işlerine son verdi. Bir çok üyemiz bu baskılara muhatap oldu ve boyun eğdi. Halbuki biz şiddeti savunmuyoruz. Biz açıklığı, hukuku ve meşru mücadeleyi savunuyoruz.” dedi.
“ADİGELER’İN KARAÇAY VE BALKARLAR’LA HİÇ BİR SORUNU YOKTUR”
Bir başka soru üzerine Adigelerin, Karaçaylar ve Balkarlarla arasında ciddi hiçbir sorun olmadığını söyleyen Valeri Hatıjuko, “Var gösterilen problemler tamamen sunidir ve yöneticiler tarafından imal edilmiştir” dedi. Hatıjuko konuyla ilgili olarak şunları söyledi: “Komünist dönemde bilinçli olarak suni sınırlar oluşturuldu, gerektiğinde bunu halkların aleyhinde kullanmayı düşünüyorlardı. Halbuki bizim halklarımız arasında olan sorunlar büyütüldüğü gibi değil; bunlar doğal ve objektif sorunlardır. İki halkın karşı karşıya gelmesini gerektiren hiç bir sorunumuz yok çok şükür.”
“YEREL CUMHURİYETLERİMİZ MİLLİ DİLİMİZİ DIŞLAMIŞTIR”
Cumhuriyetlerde toplumların dil ve kültürlerinin korunması ve iyileştirilmesi için gerekli bütün şartların kaldırıldığını anlatan Hatıjuko, Adigece tv yayınlarının saatinin azaltıldığını, okullardaki Adigece ders saatlerinin minimuma düşürüldüğünü, yıllık yayınlanan kitap sayısının yarı yarıya azaltıldığını söyledi.
Bugün yapılması gereken öncelikli işin elde bulunan hakları kaybetmemek olduğunu söyleyen Hatıjuko, bunun için de uyanık olunmasını istedi.”Eğer bu gidişe dur diyemezsek biz de kendi anayurdumuzda yaba
ncı gibi olacağız” diyen Hatıjuko, “kendi dilimizde tv yayını yoksa,
kitap yayınlanmıyorsa, dersler işlenmiyorsa bu nasıl bir cumhuriyettir?” diye sorarak dinleyicileri de bu konuda düşünmeye davet etti.
“KAFKASYA’DA VEHHABİ OLDUĞU YÖNETİMİN UYDURMASI”
Kafkasya’da iddia edildiği gibi aşırı dinci akımlar olup olmadığına dair yöneltilen bir soruya da cevap veren Hatıjuko, Kafkasya’da dinde hoşgörü olduğunu söyledi. Din orijinli hiçbir çatışma olmadığını ve olamayacağını söyleyen Hatıjuko, Abhazya’yı örnek vererek her dinden insanın gösterdiği beraberliğin bu konuda her şeyi anlattığını söyledi.
Kabartay Balkar Cumhuriyetinde Vehhabilik diye bir akım olmadığını söyleyen Hatıjuko şöyle devam etti: “Sovyetlerin yıkılmasından sonra bir takım dini hareketlenmeler oldu ve tabiidir ki dini yapı güçlendi. Daha sonra yönetim tarafından camiye giden ve vakit namazı kılan herkese vehhabi ismi takıldı ve taciz edilmeye başlandı. Gençlerin, yönetimin atadığı imamları, “içki içiyor”, “hükümetle işbirliği yapıyor” diye eleştirmesi ve mevcut din idaresine karşı çıkmaları kendilerinin vehhabi olarak yaftalanmasına sebep oluyor. Bu gençlere durduk yere baskı yapıyorlar. Toplayıp hapise atıyorlar fakat enteresandır ki 10-15 gün sonra serbest bırakmak zorunda kalıyorlar. Çünkü hiç biri hakkında suç unsuru bulamıyorlar. KBC’nde son üç yılda bu sebeple soruşturma geçirip ceza alan kimse yok. Fakat ne oluyor, bu gençlerin idareye karşı nefreti artıyor. Bu gençleri radikal grupların kullanabileceği kıvama getiriyorlar. Dindarlara bu baskıları yapmalarındaki sebep, oradaki güvenlik birimlerinin Moskova’ya “biz fanatiklerle mücadele ediyoruz” diye rapor vererek, ek para ve rütbe almaya çalışmalarıdır. Kafkasya’da dini fanatikler yok diyemem, bireysel bazda olabilir elbette. Ama organize ve yaygın bir şekilde yok. Gerçek şu ki, yapılan bu baskılar samimi dindarları daha da radikalleştirecek.”
Comments
No comment