“… Bu arada Manyas’da Tepecik (Dümbe) köyüne de gittik. Orada Çerkesler’in ünlü kahramanı, bugün dahi adı yabancılar tarafından hayranlıkla ve cesaretin, kahramanlığın temsilcisi olarak anılan Hacı Giranduk Berzeg’in mezarını ziyaret ettik… Maalesef, milli benliğini çoktan yitirmiş hemşerilerimizden pek çoğu böyle bir kahramanın varlığından bile habersiz. Evet, milli kahraman, dini bütün Müslüman, namuslu ve dürüst insan Hacı Giranduk Berzeg! İşte bu köy mezarlığında, yaşantısında olduğu gibi yine büyük bir tevazu içerisinde hayat arkadaşı Yediç Ayşe Hanımla yan yana yatıyor. Onun hemşerilerinden bir tek isteği var: Ruhumuza bir fatiha…”
İzzet AYDEMİR
(Kafkasya, No: 27, Ankara 1970)
Birkaç ay önce, SSCB Abhazya özerk Cumhuriyeti eski yöneticilerinden ve SSCB Yazarlar Birliği üyesi olan Bagrat Şinkuba’nın yazdığı bir roman “Son Ubıh” adıyla Türkçeye çevrilip İstanbul’da yayınlandı. Aslı Abhazca olan kitabın daha önce, Sovyetler Birliği Devlet kurumları tarafından Rusça, Almanca ve İngilizce’ye çevrilip dünyaya dağıtıldığı, çevirinin ilk sahifesindeki notlardan anlaşılıyor.
Gorbaçov’un devriminden önce Sovyetler Birliği’nde aşırı baskıcı ve merkeziyetçi bir rejimin car olduğunu, ifade özgürlüğünün bulunmadığını, yazarların resmi devlet görüşünü ifadeyle görevli memurlar olduğunu, resmi görüşün propagandasını yapabildikleri ölçüde itibar kazandıklarını, üst kademede yerel yöneticilerin de Moskova’ya en sadık olanlar arasından atandığını artık dünya Gorbaçov’dan da öğrendi.
Gazete haberlerine göre, basından sansür son günlerde bir ölçüde kaldırıldı.
“Son Ubıh” kitabı, Sovyetler’de Brejnev’in baskıcı yönetim döneminde 1974 de yazılmış. Herhalde bir propaganda aracı sayıldığı için de Batı dillerine çevrilip, dünyaya dağıtılmış.
Bagrat Şinkuba’nın küçük bir istisnai ifadesi dışında kitaptaki iddia şöyle:
Ubıh’ları Ruslar Kafkasya’dan zorla sürmedi. Liderleri Hacı Giranduk Berzeg, Ruslar’dan bir sandık altın, Ruslar’la anlaşmış Osmanlılardan da paşalık rütbesi almak suretiyle ve kişisel menfaati yüzünden onları Osmanlı topraklarına göç ettirdi. Osmanlı topraklarına göçeden Ubıhlar sonradan diğer Ön Asya ülkelerine dağılarak yok oldular. Hacı Giranduk Berzeg de adını Süleyman Paşa olarak değiştirdi ve beraberindeki 400 hane ile Rodos adasına gidip yerleşti.
Kitapta ayrıca, Osmanlı tarihinde bilinen, belgeli, Çerkes Hasan olayıyla ilgili, biraz tarih bileni şaşırtan bir hikaye anlatılıyor.
Yazılanların tümüyle, belgeli gerçeklere aykırılığını bir yana bırakalım. Bu yönde iddialar önce kimin işine gelir? Bu sorunun mantıki cevabını arayalım.
1- Artık dünyada Ubıh kalmadıysa, Ubıh’ların eski yurtlarının da Ruslar’dan başka sahibi ve o topraklarda Ruslar’dan başka hak iddia edecek kimse yoktur.
2- Ubıhlar Ruslar tarafından sürülmeyip, liderleri tarafından rızalarıyla Osmanlı ülkesine göçmüşlerse, artık eski yurtlarında bir hak iddia edemezler.
3- Ubıh’ların da dahil olduğu 1864’deki büyük Çerkes Sürgünü, insanlık tarihi için önemli ve Rusların gelecekte de itham edilmesine neden olacak olaylardan birisidir. Tarihin en çarpıcı genosid (soykırım) olayıdır.
Ubıh’ların ve diğer Çerkes Gruplarının Ruslar tarafından sürülmeyip, liderleri tarafından Osmanlı topraklarına taşındıkları iddiası, Rusların bu tarihi insanlık suçundan beraat ettirilmeleri için ortaya konabilecek en etkili savunmadır.
Kitaptaki iddiaların tümü, ancak Rus’lara yarar sağlar.
Yazılanlar tümüyle gerçeğe de aykırıdır. Şöyle ki:
1- Hacı Giranduk Berzeg, Rodos’a gitmemiş, hemşehrileriyle birlikte Manyas’ta Yeniköy’e yerleşmiş, Osmanlı Devletin’den hiçbir menfaat beklememiş, sağlamamış, satın aldığı 300 dönüm civarında bir araziyle mütevazi koşullarda yaşamını sürdürmüştür. Mezarı Yeniköy ile Dümbe arasındaki mezarlıktadır. Mezar taşında esamesi ve ölüm tarihi yazılıdır.
2- Adını değiştirmemiş, paşalık ünvanı almamış, Osmanlı arşivlerine adı ”Giranduk Bey” olarak geçmiştir.
3- 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’na 5000 kadar Çerkes gönüllüsünün başında katılmış, savaşta gönüllü olan oğullarından İslam Bey şehit olmuştur. Tek erkek torunu, Harb Okulu’nu bitirip subay olan, emekli olduktan sonra da Samsun-Ladik-Kızılsini köyünde arazi alıp yerleşen ve çocuksuz ölen Ömer Bey’dir.
4- Çerkes- Rus savaşlarının 1830-1864 yılları arasındaki son safhası, o dönem dünyasını geniş ölçüde ilgilendiren, büyük askeri hareketlerdir. Hacı Giranduk Berzeg bu safhada yalnız Ubıh’ların değil, tüm Çerkes gücünün komutanlığını yapmış, 15.000 dolayında bir gücü komuta etmiştir. Bu kuvvete silah, barut, mermi, yiyecek, giyecek, at vs. bütün ihtiyacının karşılanması komutanın görevidir. Hacı Giranduk Berzeg değil bir sandık, tüm Çerkesler’den toplanan belki yüzlerce sandık altını da Ruslar’la mücadeleye harcamıştır.
Böyle bir kişiyi bir sandık altınla yurdundan göçmeye ikna edebilmek, Kafkasya’da nüfusu 50 binden fazla ve çok geniş bir alana yaygın olan Ubıh halkının liderini Rodos’ta Osmanlı paşalığı ile tatmin edebilmek, gerçekten çok hayalperest olan bir masal yazarının harcı olabilir.
5- Kaldı ki, Hacı Giranduk Berzeg, 1853’de başlayan liderlik dönemini 1860’da sona erdirmiş, 1860’da Soçi’de kurulan Çerkes Milli Meclisi kararı ile yönetimi eline almıştır. Ruslar’la savaşın son dört yıllık safhası ve göç kararından sorumlu olan Hacı Giranduk Berzeg değil Çerkes Milli Meclisi’dir.
Tarihi gerçek şudur: 1859 yılında Doğu’da İmam Şamil’in mücadeleye son vermesinden sonra, Ruslar bütün güçlerini Batı’da Adige-Vubıh-Abhaz cephesinde toplamışlar, başında Çar Aleksandr 2’nin kardeşi Grandük Mişel’in bulunduğu 150.000 kişilik bir kuvvetle, önce tüm Karadeniz sahilini işgal edip, Çerkesler’in ikmal yollarını kesmişlerdir. Dağlık bölgede yoğunlaşan nüfus, ikmal yolları da kesildiği için, yiyecek sıkıntısı ve açlık tehdidi içine sokulmuştur. Çok kanlı geçen son üç yıllık mücadele silaha teslim olmaktan ziyade, açlığa teslim olmak biçiminde son bulmuş, Çerkesler’in en büyük nüfus telefatı bu safhada olmuş, Osmanlı ülkesine göç zaruri hale gelmiştir.
Gagra’dan Anapa’ya uzanan Karadeniz sahilinden, Kafkas dağlarının zirvelerine ulaşan, yaklaşık 200 bin kilometre karelik öz Çerkes yurdunda Ruslar tek bir Çerkes bırakmamışlardır. Yurdunda oturup Rus Hâkimiyetini kabul etme olanağı da verilmemiştir. Sürülenler yalnız Ubıh’lar değil, onlarla birlikte Adigeler, Abazalar, sayısı milyonu çok aşan öz Kafkasyalı halklar topluluğudur.
7- Sayın Şinkuba, kitabının önsözünde, asıl metinle çelişkiye düşmek pahasına, biraz da olsa gerçeğe yaklaşmakta ve şu satırlara yer vermektedir. “Ubıh’lar… Onlar, Kuzeybatı Kafkasya’da, dağların eteklerinde Hosta ile Soçi nehirleri arasındaki sahil boyunca, tarihin en eski devirlerinden beri yaşayan bir halktır. Kafkas Savaşları sonunda, Ubıhlar’ın izlediği korkusuz siyaset bahane edilerek, Çarlık Rusyası tarafından Ubıh liderlerine iki kötü yol önerildi. Ya bulundukları ülkeyi terk edip Kuzey Kafkasya’daki Kubina düzlüğüne(Kuban bataklıkları) gidecekler, ya da muhacerete, yani Osmanlı topraklarına göç edecekler. Ubıh liderleri, ileri görüşlülükten uzak ve tarihi süreç içinde büyük bir hata olduğu ortaya çıkan Osmanlı Topraklarına göçü seçtiler. Ubıhlar liderlerini izleyerek 1864 yılında topluca Anadolu’ya göç ettiler.” Yazarın bu ifadesi yalnız Ubıh’lar değil, tüm Çerkesler için geçerlidir. 1864’de Kubina düzlüğüne göçen Çerkes’lere Ruslar orada da rahat vermemiş olacaklar ki, bunların pek çoğu 1900-1905 arasında Türkiye’ye gelmiştir.
8- Ubıh’ların dillerinin kaybolması konusu, göçün değil, Kafkasya’da Çerkeslerin birliğini sağlamak için Adigece konuşmak yolunda yaptıkları bilinçli tercihin sonucudur. Ubıhlar dillerini kaybettiler ancak kendileri kaybolmadılar. Anadolu’da çoğunluğu Adigece, az bir kısmı Abhazca konuşan, Ubıh olduğunu bilen en azından elli bin kişi yaşamaktadır.
9- Kitabı Türkçeye çevirip yayınlayanlar, “Çevirenin Önsözü başlığı altında, her ne hikmetse yazarı da aşıyor, Rusları tamamen ibra ediyor, sürgün olayını “kişisel ve sınıfsal çıkarlar yüzünden bir halkın anavatanından uzaklaştırılıp, yok edilmesi olarak takdim ediyorlar. Bununla da kalmıyor, gazetelere, dergilere verdikleri ilanlarda, Çerkes tarihinin gerçek yüz akı, bağımsız Çerkes varlığı idealinin en büyük abidesi, yüce lider Hacı Berzeg Giranduk’u hain olarak niteliyorlar.
Bir topluma en büyük kötülüğü, tarihini ayaklar altına alıp çiğneyen fertler yapar.
Biz dergimizde, Çerkes-Rus mücadeleleri tarihine ve Çerkes bağımsızlığı idelinin yüce liderlerine elimizden geldiğince yer verecek, tarihi, Rus’ların ya da başkalarının işine geldiği gibi değil, gerçek ve bilimsel boyutlarıyla sunmaya çalışacağız.
Abreg Tugan
Kafkasya Gerçeği, Ekim 1990 Sayı: 2,14-18
Comments
No comment