Onları Anmaktan Artık Korkmayalım

İç savaş yıllarında (1917-20) Bjeduğ yöresindeki Neşukuaye, Cecehable ve Ğobekuaye köyleri Kızılordu’ya karşı durduklarından bu köylerin halkının büyük bir kısmı köylerinden çıkarılıp öldürülmüşlerdi. Onların o karışık günlerde cahillikleri yüzünden uğradıkları bu olayları yazar Meşbaş’e Yishak da “Goşevunay” adlı romanında anlatmaktadır.
Suçlu ile suçsuzu ayırmaya zaman ve olanak olmadığından yeni rejime sempati duymayan herkesi topladılar ve Ğobekuaye köyünün batısındaki bir yere götürüp toptan öldürdüler. Köylüler arasında bu talihsizlerin öldürülüp gömüldüğü yeri bilenler hala mevcuttur. Zavallıların mezarları hala kaybolmamış olarak seçilebiliyor. Ancak tamamen yabani otlar, dikenler ve akasya ağaçlarıyla örtülmüştür. Ayrıca götürülüp öldürülen Neşukuaye köyünden Adige’lerin mezarları tavuk çiftliğinin hemen yakınındaki derede bulunuyor. Öldürülen Cecehable köylülerinin toplu halde gömüldüğü yer ise Tevuçojhable köyüne daha yakın bir yerde. Eski Neşukuaye yoluna uzak olmayan ve ırmak sularının yükseldikçe örttüğü bir alanda yatıyorlar.
Tevuçojhable’de oturan ve tam içine düştüğü bu olaydan canını bir tesadüf eseri kurtarabilen Aşine Yishak, olan biteni çok iyi hatırlıyordu. Ancak evvelce bu konudan bahsetmek bir yana aklına getirmekten bile korkuyordu. Yine Yishak’ın köyünden olan Beğuşe Mecid de bu olaydan sağ kurtulabilenlerden biriydi. Ne var ki ikisi de bu günleri göremediler. Bu ikisi daha önce bahsettiğim gibi öldürülmek üzere köyden çıkarılıp Ğobekuaye tarafına götürülen Neşukuaye köylüleri arasındaydılar. Kızıllar, tutsak aldıkları bu insanları ellerine kürekler verip, öldürülüp atılacakları çukurların başına götürdüler. İnsanları sıraya dizip öldürüyor sonra da açılan çukurlara dolduruyorlardı. Bu arada yara alıp da ölmeyenleri süngü taktıkları tüfekleriyle süngüleyip öldürdüler. Yishak ile Mecid öldürülecek olan son grubun içindeydiler ve sıra onların grubuna gelene kadar hava da kararmaya yüz tutmuştu. Katillerin aceleleri vardı ama kimseyi de öldürmeden bırakmaya niyetli değildiler. Yaralanıp da ölmediğini fark ettikleri kişileri süngüleyip öldürüyorlardı. Beğuşe Mecid başını yeni traş etmişti. Nasıl olduysa, süngü başının derisini parçalayıp fazla bir yara açmadan kaydı. O da ölmüş gibi yapıp yatmaya devam etti ve kımıldamadı. Yishak’a yanaşıp kalçasından süngülediler ama o kımıldamadı. Gene de öldüğüne kani olmayıp bir kez daha süngülediler. Ancak ondan sonradır ki katilleri işlerini bitirdiklerine emin olup çukurdan uzaklaştılar. Çukuru toprakla örtme işini sabaha bırakmışlardı.
Gecenin karanlığında çukurdan hala inleme sesleri geliyordu. Yishak kımıldamaya korkuyordu ama gün doğduğunda canlı canlı toprağın altına gömüleceğini de kavramıştı. Sürüklenip emekleyerek ölüm çukurundan çıktı ve zahmetle iki kilometre kadar sürüklenerek Pşışe ırmağının kıyısına ulaştı. Kıyıdaki söğüt ağaçlarının arasına saklandığında kendisini sanki evine kavuşmuş gibi hissetmişti. Ondan hemen sonra Beğuşe Mecid de sürünerek Pşışe ırmağının kıyısına vardı.
Aşine Yishak köye varabildiğinde ne girdiği evde, ne de köyde tek bir kişi bulamadı. Yaşlı genç tüm halk mallarını da bırakıp köylerini terk etmek zorunda kalmışlardı. Bir kısmı Neşukuaye’ye bir kısmı da Cecehable’ye sığındılar. Aralarında Penejıkuaye köyüne sığınanlar da oldu. Aşine Yishak birkaç kez bu köylerin çok büyük bir özveri gösterdiklerini söylemişti. Çok kez bir eve birkaç ailenin sığındığı ve onlarla birlikte yaşamını sürdürdüğü görülüyordu. Ğobekuay’lılar bir iki ay değil, bir yıl kadar bir süreyle köyleri harabolmuş, yabani otlar ve dikenlerle kaplanmış olarak böyle yaşadılar. Bu köyden de 385 kişiyi Mıyekuape’ye süreceklerini söyleyerek tutsak almışlar fakat Şhaguaşe ırmağı kıyısında hepsini öldürmüşlerdi. Tharkoho Daduv’un üç oğlu da bunlar arasındaydılar. Kızıllar tutsakları sıraya dizip her on kişiden bir kişiyi serbest bırakacaklarını söylediler. Tharkoho Hacımet’in kardeşi Şalih onuncu sıraya rastlamış ve canını kurtarmıştı. Fakat yerini evli ve çocuk sahibi olan ağabeyine bırakarak onun yerine kendisi ölmeyi tercih etti. Böylece canını kurtaran Hacımet de İkinci Dünya savaşı sonunda bu dünyadan ayrıldı.
O gün aynı aileden dört beş kişinin birlikte ve baba ile oğlunun bir arada öldürüldüğü de olmuştu. Kuşhace ailesi, Yındrısıko ailesi ve Ptlıjımıko ailesi bunlardandır. Şhaguaşe kıyısında öldürülenlerin cesetlerini sonradan ırmak sürükleyip götürdüğü için bugün onların mezarlarını bulmak mümkün değildir. Fakat Ğobekuaye tarafında öldürülenlerin gömüldükleri yer hala bellidir. Sonradan Meşbaş’e Yishak’ın yazdığı eser yok yere öldürülen bu günahsız insanların anısına adansa yeridir.
Ğobekuaye’de o zaman öldürülen bu insanların kimler olduklarını araştırıp öğrenelim. Bunların 180 kadarının mensup oldukları aileleri şimdiden bellidir. Öldürülen bu insanları gerçi kişisel olarak görmüş ve tanımış değiliz. Ama aralarında akrabalarımız, kardeşlerimiz, dayılarımız yok muydu dersiniz? Geçmişteki bu olayın unutulmaması için Neşukuaye ve Cecehable köyleri halkının da bu işe elvermeleri gerekir. Ben bunu en azından insanlığımızın bir gereği sayıyorum.
“Adighe Maq” 5.1.1991
Asker BERETER

(Adıge Kale)

 
(*)Sovyet Kafkasya’sında üzeri örtülmüş olan bu olaylar, sürgündeki Çerkes aydınları arasında çok daha iyi bilinmektedir. O günlerde Çerkes halk ozanları tarafından bu olaylarla ilgili olarak söylenmiş iki ağıt sürgündeki Çerkes ozanlarından Seyın Tıme tarafından derlenmiş ve onun “Qhesefetxid” (Şimali Kafkas Cemiyeti yayını, İstanbul 1919) adlı Adıgece şiir kitabında yer almıştır: “Qhuebequaye Thamiçveu Bolcewyki Dzem Yiuçviqheme Yaghibz” (S.65) ve “Adigheme Thamiçvaqheu Oyaxhuitlvaqhem Yighibz” (S.69). Bu ağıtların değişik bir şeklini de yıllar önce rahmetli Mehmet Refik Hıdzel’in (Düzce’li) derlemeleri arasında görmüştüm. (S.E.B)
 
Kafkasya Gerçeği: S:5,14

 

Bir cevap yazın