Burası bir kamp. Çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 7.500 – 8.000 civarında mültecinin son umudu. Başlarında bir kahraman; General Sultan Kılıç Girey.
Ama umutlar tükendi. İngiltere ve ABD “müttefikleri” ile mültecilerin iadesi için anlaştı. Tüm sözler unutulmuş, ihanet tekerrür etmişti. İngiliz ordusunun ihanetini protesto etmek için kampın her yerine siyah bayraklar dikildi. Kamp meydanında toplanan ihtiyar, kadın, erkek ve çocuklar toplu halde namaz ve dualar ederek sonlarını korku içinde beklemeye başladılar.
İngiliz komutanın emriyle askerler Kafkasyalıların üzerine yürüyerek, onları tanklarla dağıtmaya, ezmeye, hayvanlar gibi tıka basa askerî kamyonlara zorla doldurmaya başladılar. Drau nehri yanında yapılan iadeler sırasında mültecilerin kanları ve çığlıkları Alpleri kapladı. Ruslar nehre atlayıp intihar edenler dışındakileri teslim aldıkları sınırdan 200 metre içeride kazdıkları çukurlarda katletmekteydiler. İçlerinden bazıları çoluk-çocuğunu teker teker kurşuna dizip, son kurşunu da kendi başına sıktı. Kaçmaya çalışanların pek çoğu da arkalarından açılan ateşle vurulup öldüler. Bazıları Ruslar tarafından öldürülmektense ailesiyle birlikte kendini Drau’nun azgın sularına bırakarak intihar etti. Alp dağlarına doğru kaçabilenlerin sayısı çok azdı ve ailesi olmayan Kafkasyalılardı. “Haram Tala” derdi Kafkasyalılar o bölgeye, bu ölüm vakaları sebebiyle. Bu insanlık dışı olay karşısında, Henüz merhamet hislerini kaybetmemiş bazı İngiliz askerleri bile gözyaşlarına hâkim olamadılar.
İngiliz ve Amerikalılar kamp komutanı Sultan Girey’in ileride kendilerine faydalı olabileceğini düşünerek kamp başkanı Girey’e şöyle bir teklif sundular:
“Her ne kadar Nazilerle işbirliği yaptınız ise de, eğer affedilmeniz için yalvarır ve demokrasilere sadakat yemini ederseniz, Sovyetler Birliği’ne teslim edilmeyecek ve serbest bırakılacaksınız”
Kafkas onurunu önde tutan General Sultan Kılıç Girey bu teklife hiddetlenerek: “Benim adamlarım cesur askerlerdir. Hür bir Kafkasya için canlarını vermeye hazırdırlar. Benim ecdadım, şeref ve namus uğrunda Rus boyunduruğuna karşı savaşırken şehit oldular. Bu arkadaşlarım ise gece gündüz benimle aynı mefkûre için dövüştüler. Onların kanı benim kanımdır. Savaştığımız anlar o şerefi paylaştık. Şimdi de aynı akıbeti onlarla paylaşacağım. Milletime ihanet edip, onlar Sovyet NKVD’ sinin ölüm mangaları tarafından idam edilirken, ben burada bir korkak gibi yaşayamam. Bu aldığınız kararlarla en az Sovyetler kadar sizler de suçlusunuz.
Bolşevizm’e karşı muzaffer günlerde, adamlarımla hep bir arada idik. Şimdi onlar ölüme giderken, onları asla yalnız bırakamam. Başlarında yine ben Kızıl cellâtlara doğru yürüyeceğiz. Bu şerefi kimseye bağışlayamam” cevabını verdi.
O korkunç katliamın şahitlerinden Dellah kasabasının yerlisi çiftçi Martin Nagale: “… Hemen hemen tamamı kadın ve çocuklardı. Çok korkunçtu. Kadınlar teslim edilmemeleri için yalvarırlarken, her yeri gözyaşları ile yıkıyorlardı. Bu yalvarmaların boşuna olduğunu görenler ise bir biri ardına çocuklarıyla Drau’nun azgın sularına kendilerini bırakıyorlardı. ” şeklinde gördüklerini anlatırken, başka bir şahidi olan Mrs. Maria Tiffling “Bir ailenin bütün fertlerinin Drau’da yok oluşlarını hiç unutamam. Anne bir yavruyu sırtına bindirmiş diğer ikisinin de ellerinden tutuyordu. Üçüncüsü ve en küçük çocuk da babasının kollarındaydı. Hepsi de kendilerini Drau’nun hırçın sularına korkunç çığlıklarla attılar” diyerek bu korkunç katliamın belgesi olacak tanıklıklarını yaptılar.
28 Mayıs – 1 Haziran tarihleri arasında yaklaşık 8.000 Kuzey Kafkasyalı silahlardan arındırılarak Ruslara teslim edildi. Teslim edilenler sınırın sadece 200 metre ilerisinde kurşuna dizilerek öldürüldüler. Çok az sayıda Kafkasyalı, Rus askerlerinin elinden kurtularak diğer ülkelere geçebildi. Geriye kadın ve çocukların cesetleri ve Kuzey Kafkasyalıların bir vadiyi dolduran eşyaları kaldı.
Mültecilerin anısına Mayıs 1960 yılında Avrupa İslam Cemiyeti tarafından dikilen anıtı ziyaret ve dua ediniz. O mütevazı anıtta Almanca olarak: “Burada 1945 yılının 28 Mayısında 7.000 Kuzey Kafkasyalı, kadınları ve çocuklarıyla Sovyet otoritelerine teslim edildiler ve İslamiyet’e olan sadakatleri ile Kafkasya’nın İstiklali idealine kurban gittiler” yazısını göreceksiniz.
Bu dikilen taş binlerce isimsiz Kuzey Kafkasyalı kurbanın dünyadaki 7.000 kişilik tek mezar taşıdır.
Biz direnişin kelime anlamıyız. Kafkas dağları kadar Alpler de şahittir. Sürüldüğümüz, işkence gördüğümüz, can verdiğimiz her yer gibi.
Baskılar hala sürüyor olsa da Kılıç Gireyler her zamankinden daha güçlü haykırıyor. Biz Kuzey Kafkasyayız, umudumuz Drau’nun kızıla boyanmış sularıyla kaybolmadı. Biz varız, tüm dünyadayız, hepimizin ellerinde siyah bayraklar, artık her yer Drau…
Unutma! Son söz henüz söylenmedi.
Kaynak:
– Fatima Abayhan’ın Gözünden Sibirya Sürgünü ve Drau Faciası
-“Haram Tala” (Haram Topraklar), Hamit Botaşev. Nalçik, 1993. Doç. Dr. Ufuk TAVKUL. Kırım Dergisi, 52 – 53 sayı. Ankara, 2005,
– Mustafa Aday Paşa. “Tınglagan tengle ayıp etmegiz” şiiri. 1945 Avusturya. Ufuk TUZMAN. Yesevi Dergisi, “Drau Katliamı’nın 62.Yıldönümü” (28 Mayıs 1945). İstanbul-2006.
Comments
No comment