Sovyetler Birligi’nin çöküşünden itibaren yirmi yıldır Abhazya’da el değmemiş olarak kalan tek yer sanırım Ritsa gölünün kenarında bulunan Stalin’in dağ evlerinden biridir. Bu askeri birlik ve yasak bölge, yani Stalin’in en fazla beş kere geldiği bu kompleks, 1997’de Abhaz devlet başkanlığına verilmesine değin Rus askerleri tarafından korunuyordu. Turistlerin uğrak bir yeri olmuş ve 40 kilometre boyunca uzanan yol her zaman turistler ile dolup taşıyor. Herkes, Stalin, Kruşçev ve Brejnev’in yatak odalarına yada Stalin için özel yaptırılmış bilardo masasıyla Volga botuna göz atabilir.
Turizm Abhazya için anahtar endüstri. GSMH (Gayri Safi Milli Hasıla) bilinmiyor ancak üçte biri karşılıksız olarak Rusya tarafından karşılanan resmi yıllık bütçe 100 milyon dolar olarak tahmin ediliyor. Bütçenin kalanı turizm gelirleri ve vergilerden karşılanıyor. Rusya’nın son günlerde taahhüt ettiği 300 milyon dolarlık karşılıksız yardımın, ayrılıkçı komşuları Güney Osetya’dakinden daha akıllıca harcanmasını ümit eden (görünüşe göre G. Osetya’da lüks otomobil ve villalar alarak israf etmişler) yaşlı kadınların sahildeki sohbetlerinin favori konusu.
Abhazya, kollarını açmış onu bekleyen Rusya’ya hızla yaklaşıyor. Sohum, hali hazırda Rus ulusal TV kanallarının hava durumu bültenlerinde diğer Rus şehirleri arasında yerini almış. Buna ek olarak, Abhaz başkentinden ayrılan bir tren Moskova’ya doğru yol alan trene eklemlenmiş. Abhazya’daki artan Rus varlığı ve Rusya’nın ayrılıkçı cumhuriyeti resmi olarak tanıması, büyük elçilik açmak için bir yere ihtiyaç doğurmuş. Sohum merkezindeki ana caddelerden birinde, eskiden otel olan bir bina Rus Elçiligi’ne dönüştürülmüş, arkasında ise daha büyükçe bir bina olarak Moskova Kültür Merkezi inşaa edilmiş. Bu yeni Rus inşaatları yakınında FSB’nin (RF Federal Güvenlik Örgütü) bölgesel merkez karargahı mevcut. FSB, birinci yıl dönümünün (bölgedeki resmi varlığının) nişanesi olarak küçük bir park kurmuş.
Sohum’dan Rus sınırına doğru ilerledikçe turist sayısı artıyor. Fiyatlar da öyle. Soçi’den bir yetkili yılda yaklaşık 450.000 turistin Abhaz sınırını geçtiğini tahmin ediyor. Bölgenin yoğun bir şekilde mayınlı olmasına rağmen, Halo Trust (İnsani yer mayını temizleme örgütü) bölgeki mayınları temizlemeyi neredeyse tamamlamış durumda. Halen, dağlarda ulaşılması zor yerler mevcut. Ana tatil bölgeleri bir zamandır mayınlardan temiz bölgede ve onları birbirine bağlayan modern yollar gayet iyi durumda. Bununla beraber, bu alt yapı çalışmaları için harcanan paranın kaynağı tamamen bir sır.
Ritsa Gölü yolu üzerinde, Abhazya’nın batıdaki en ucundan (Pitsunda) geçen yol açılmış. Benzer sub-tropik bitki örtüsüyle kaplı olan bu yarımada, suyun dağ nehirleri kadar temiz olduğu derin bir körfez tarafından kuşatılmış. Ormanlığın denize yakın kenarı boyunca, bir çok yüksek bina, on yıllardır tamir ve bakımı yapılmamış oteller görünüyor. Aralarında şuan terk edilmiş olan, zamanında bölgeye hizmet veren devasa yemekhaneler mevcut. Bir yenisi otellerden birinin terasına kurulmuş olan, şuan manzara seyretmek için kullanılan deniz fenerinin metal yüzeyi paslanmaya yüz tutmuş. Denizin 30 metre açığında bir yunus bizim için tam bir saat boyunca daireler çizerken, Petrut suyun altında resimler çekiyor ve olayı tam anlamıyla yakalamaya çalışan bir Rus turist ile arkadaş oluyor. Rus turist daha sonra, onu gölgede bir içki içmeye davet ediyor ve bir arkadaşlık nişanı istiyor: “davai ceas!“ (’saati bana ver’).
Pitsunda’nın bir kaç kilometre kuzeyine yayılan şehir Gagra, Rus sınırına yapışık ve Abhazya’daki en popüler tatil beldesi. Araba plakalarından anlaşıldığı kadarıyla, Rusya’nın her tarafından turistler ziyarete geliyor. Taraçalardan Kafkasya’nın dört bir yanından gelen gençlerin eğlenceli sesleri duyulabiliyor.
Abhazya’yı terk etmek, girişten çok daha kolay ancak gerçekte, Rusya’ya girişimize izin vererek bize iyilik yapan bir Abhaz görevli bizi etrafımızda döndürmeden ve rüşvet istemeden, mümkün değil. Belli ki bu adam Rus turistler dışında bu kontrol noktasını geçen herhangi bir yabancı görmüş değil ve nasıl bir mazeret icat edeceğini bilemiyor. Bir süre kekeledi, sonra kızardı ve ona ufak bir harçlık vermeyeceğimizi anlayınca pasaportlarımızı geri vererek geçmemiz için bizi bıraktı.
16 Temmuz, Cuma, 2010
Yazar: Stefan Candea
Fotograflar: Petrut Calinescu
Kaynak: Around the Black Sea
Çeviri: Shumaf Sencer
Comments
No comment