KDHP Deklarasyon

Said_samil

Kafkasya Dağlıları Halk Partisi Enformasyon Bülteni
Said Şamil
, Temmuz 1930
(The Information Bulletin of The Popular Party of The Highlanders of the Caucasus

KUZEY KAFKASYALILARIN KISA TARİHÇESİ

Kuzey Kafkasyalıların büyük bölümü Kafkas Dağları ana sırtlarının kuzey yamaçları ile Kuban ve Kuma nehirlerinin kestiği kuzeye doğru uzanan ovalarda yaşamaktadır. Kuzey Kafkasyalıların bir kısmının ise Gürcistan ve Azerbaycan’da, aynı sırtın güney yamaçlarına yerleştiği izlenir. Kuzey Kafkasyalılara ilişkin ilk bilgilere Homer’in İlyada’sında rastlanabilmektedir. Sonraki dönemlerde ise antik dünyanın tarihçi ve coğrafyacıları (Herodot, Strabo, Scilax, Ammianus, Mercallinus) onlar hakkında yeterince ayrıntılı tanımlamalar yapmıştır. Kuzey Kafkasyalılar asırlarca bağımsız yaşam sürerek, kavimler göçü ve dünya çapındaki fatihlerin tahripkar işgallerine rağmen ayakta kalan bir dizi cumhuriyet ve monarşik idare kurmuştur.

Kuzeyde Rusya’nın ortaya çıkması ve güneye dayanılmaz baskılar yapmasından sonra Kuzey Kafkasyalıların bağımsızlığı ölümcül bir tehlikeyle karşı karşıya kaldı. Rusya, iki yüz yılı aşkın süren Kuzey Kafkasya direnişini kırma ve bu ülkeyi işgal etmeye yönelik çabalarında, nihayet Güney Kafkasya’yı (Gürcistan ve Azerbaycan) işgal edip dağ istihkam ve kalelerini kuşatana kadar altmış senede düzenli ve aralıksız şekilde çılgınca hareket etmiş ve sonunda Rus güçlerince etkisizleştirilen Kuzey Kafkasyalıları mağlubiyete uğratmıştır.

Kuzey Kafkasyalılar Mayıs 1918’de, diğer Kafkasya halklarıyla birlikte ulusal bağımsızlıklarını ilan etti ve 350.000 m2 yüzölçüme sahip Kafkasya’nın 165.000 m2’lik kısmında yaklaşık dört milyon nüfusa sahip bağımsız Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’ni kurdu. Sovyet Rusya 1921’de, çetin bir mücadele sonrasında, yeni kurulan Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’ni işgal etti ve o zamandan itibaren bu cumhuriyet Sovyet Rusya’nın bir parçası olarak, halkların büyük hapishanesi haline geldi.

Said Şamil

KUZEY KAFKASYALILARIN UYGAR DÜNYAYA DEKLARASYONU

Kafkasya Dağlıları Halk Partisi’nin yurtdışındaki bürosu, 1930 Ağustosunun ilk günlerinde, Kuzey Kafkasya dahilindeki organizasyon Milli Savunma Komitesi tarafından kaleme alınmış bir bildiriyi aldı.

Bu komite, 1920 yılında “Botlikh” kurulunda halkın kendi iradesiyle seçtiği hükümetin bir parçası olarak faaliyet gösteren en yüksek organdır.

Bolşevik işgaline karşı komite tarafından düzenlenen tarihi 1920-1921 ayaklanması Kafkasya’nın geçmişinde büyük bir öneme sahiptir. Bu ayaklanma güç kullanılarak bastırılmasına rağmen komite faaliyetlerini hiçbir zaman durdurmamıştır; Kafkasya’nın Sovyet Rusya tarafından işgali her yıl dökülen kanlarla protesto edilmektedir.

Komitenin bildirisi, aynı zamanda diğer milletlere mensup temsilcilerin Sovyetlerin din-karşıtı siyasetine karşı protestosuyla da bağlantılıdır. Bildirinin dünya basınında yayınlanmasına karar verilmiştir. Bildiri metni aşağıdadır:

Kuzey Kafkasya

17 Temmuz 1930

Dünyanın Uygar Toplumlarına,

Bugün yeryüzü topraklarının altıda biri on üç yıldan beri tarihte daha önce görülmeyen bir dram yaşıyor; on üç yıldır, siyasi fanatiklerle birlikte bazı maceraperestler milyonlarca insanın üzerinde hunharca ve kana susamış metodlarını uygulamaya devam ediyorlar; on üç yıldan bu yana, milletlerin kendi kaderlerini belirlemeleri (ulusal self-determinasyon) düşüncesinin yeryüzünün her tarafında bilindiği bir dönemde, uygar dünyanın gözleri önünde, sayısı düzinelerle ifade edilen farklı uluslar insanlık tarihinin hiçbir evresinde görülmeyen dehşetli bir esaret ve zulümle karşı karşıyadır. Kendini işçi ve köylülerin, çaresiz ve zulüm gören insanların koruyucusu gören ve haksızlığa uğrayanlara iyi bir gelecek vaadeden bir yönetim, bunu yaparken ardı arkası kesilmeyen zorbalık ve terör örnekleri sergilemektedir. Kızıl Moskova’nın esareti altında bugün onuncu yılı geride bırakan Kuzey Kafkasyalılar olarak, Kafkasya Dağlıları Halk Partisi’nin aracılığı ile tüm uygar dünyaya yardım ve dostluk talebimizi sunuyoruz. Kızıl zalimler çetesine karşı savunmasız milyonlarla birlikte on yıldır acı çekiyoruz. Sovyet idaresi on yıldır hiç kimseye ve hiçbir şeye acımaksızın, toplumumuz üzerinde yıpratıcı denemeler yapıyor. Bütün yaşamımız, ailelerimiz, geleneklerimiz, dinimiz, kısacası her şeyimiz ayaklar altında çiğnendi ve saygısızlığa uğradı. Dünya ve ideallerimiz için tehdit oluşturan bu güce karşı tüm uygar toplumların harekete geçtiği, protesto seslerinin ülkemizden dışarıya ulaştığı bugünlerde, ulaştırılacak acil yardım ümidiyle geleceğe güvenle bakıyoruz.

Katolik kilisesinin önderliğinde tüm Hıristiyan dünyasının başlattığı hareketin dindaşlarımızı da uykudan uyandırmasını diliyoruz. Dünya Müslümanları, Hazret-i Muhammed’in öğretisini kabullenen 30 milyon insanın ateist Moskova’nın esareti altında ezilmekte olduğunu unutmamalıdır. Müslümanlar bilmelidirler ki; militan komünizm her ne şekilde olursa olsun, ne Hıristiyanlığa ne de İslamiyet’e yaşama şansı bırakmaz.

Durum böyle iken, Kuzey Kafkasyalılar olarak, bize baskı yapan, zulmeden ve ideallerimizden uzaklaştıran gaspçıların zorbalığına karşı oluşan protesto sesleriyle birlikte, İslama inananları sesimize katılmaya davet ediyoruz. Bir olan Allah’a inanan, insani duygu ve özelliklerini koruyan herkes, özgürlük ve ilkelerini ifade hakkından yoksun bırakılan ve dualarını ederken tüm yaralarını dahi unutma hakkından mahrum bırakılan insanlara yardım elini uzatmalıdır.

Üç milyon Kuzey Kafkasyalı ile birlikte, diğer milletlere mensup milyonlarca insan da yardım ve özgürlük beklentisi içinde.

İnsanlık dayanışması ve medeniyetin korunması adına, dünya zulüm altında ezilen halkların bu sesini duymalıdır.

Milli Savunma Komitesi

KUZEY KAFKASYA CUMHURİYETİ’NDE DİNSEL DURUM

Rusya’da yaşayan milyonlarca Müslüman arasındaki Kuzey Kafkasyalıların şüphesiz ki tarihinin bu en dramatik dönemini atlatması gerekiyor. Geçtiğimiz yüzyılda Rusya ile altmış yıl boyunca gerçekleştirilen savaş, sadece gerçek kahramanlığın değil; aynı zamanda sahip olunan idealler uğruna yapılan sınırsız fedakarlığın tüm örneği de değildir. Ülkenin özgürlük ve hürriyetini savunulurken, sahip bulundukları her şeyi özgürlük sunağına koydular. Zulme dayanamayan yüz binlerce kişi Rusya’nın işgalinden sonra ülkeyi terk etti ve günümüzde bunların milyonundan fazlası bir zamanların gücü olan Osmanlı İmparatorluğu’nun tüm eski eyaletlerine dağılmış durumdadır. Ülkede kalanlar ise kendilerini tanımlanamayacak derecede korkunç bir varlık mücadelesi içinde buldu ve onlarca yıl boyunca intikam ve özgürlük düşüncelerini yüreğinde besledi. Rus ihtilali bu rüyaları gerçeğe dönüştürecek gibi görünüyordu. 11 Mayıs 1918’de, Kuzey Kafkasya’nın bağımsızlığı ilan edilerek, Kafkasya Dağlıları Birliği Cumhuriyeti kuruldu. Fakat Çarlık despotizminin mirasçısı olan Kızıl Moskova, daha önce kendisinin ilan ettiği ulusların kendi kaderini belirleme hakkı ilkesini hiçe sayıyor ve Kuzey Kafkasyalıların özgürlüğünü kan gölünde boğuyordu. Böylece güney yolu Sovyet Rusya’ya açıldı ve sırasıyla güney Kafkasya’daki Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan bağımsızlıklarını kaybetti.

Bolşevikler Kafkasya’nın efendisi oldu, fakat Kafkas halkları komünist emperyalizmin tahripkar doktrini altında yaşamlarını sürdürme tecrübesinden yoksundu. Kafkasya’nın bağımsızlığını ortadan kaldırdıktan sonra bolşevikler geçmişin tüm ideallerine karşı merhametsiz bir savaş ilan etti; yüzyıllar sonra bolşevik jargonu, ahlak ve gelenek hazinelerini “iğrenç kapitalizm”in modası geçmiş adetleri ve davranışları olarak adlandırıyordu. Sonuç olarak, insanları demoralize eden kasıtlı, bilinçli ve iyi planlanmış bir hareket başlatılmıştır. Kızıl Moskova Kafkasya’nın siyasi özgürlüğünü elinden aldıktan sonra, kitleler arasına ahlaki bozulma ve dağılma tohumları atarak Kafkasya’daki konumlarını sağlaştırma çabası içine girmiştir. Dine karşı genel bir saldırı ilan edilmiştir. İslamı kabullenen yerli halk, dinlerinin kendilerine öğrettiği ahlaki prensiplere dayanarak bütün gücü ile sebat ediyor. Güçleri denk olmayan iki taraf arasında mücadele başlamıştır. Bir tarafta, her şeye rağmen geri çekilmeyen, idari ve polis mercilerinin tüm imkanlarından yararlanarak çoğunlukla açık terör uygulayan Sovyet yönetimi; diğer tarafta ise, tek gücü amaçlarının haklılığına dair inançları olan savunmasız bir toplum.

Bu mücadelede militan komünizm Kuzey Kafkasya’ya özel bir ilgi gösteriyor. Halk ve bu halkın köklü dini görüşlere sahip olması, Sovyet yönetim temsilcilerine hayli derin bir korku ve şüphe telkin ediyor. Eski Kuzey Kafkasya’da, özellikle Dağıstan, İslam medeniyetinin 23 merkezinden biri olarak düşünülmektedir. Bu topraklara İslamın ilk yüzyılında ulaşan Arap kültürü ve Müslümanlığın kabulü olağanüstü sonuçlar doğurmuştur. Oluşturulan bir mütefekkirler ordusu, İslam teolojisi ve yasalarının yayılması ve derinleştirilmesine yönelik olarak yüzyıllarını bu amaca adamıştır. Kudutili Hacı Muhammed İbn-i Musa, Yemenli Salih, Mugili Ramazan Efendi, Sogratlı Mehdi Muhammed Efendi, Derbentli Ali Ahunda Efendi, büyük İmam Şamil’in öğretmeni ve Müridizm ideolojisinin kurucusu Kumukhili Muhammed Efendi Yartçi Cemaleddin ile diğer birçok mürid ve bilge umumiyetle tüm İslam dünyasıca yakından tanınmaktadır.

Kuzey Kafkasya’da dine karşı başlatılan savaş öncelikle gücünü aldığı dinin kaynağına yönelik bir savaş şeklindeydi. Bu düşünceyle; Müslüman din adamları ve kültürlü üst sınıfın parlak kısmına acımasızca savaş açıldı. Bolşevikler, Sovyetler Birliği vatandaşlarının dinlerini yaşama ve neşretme hakkını teminat altına alan kendi anayasasını bile bile ihlal ediyor. Moskova kızılları; Kuzey Kafkasyalı din adamları grubunun sadece misyonlarını yerine getiren ve yaşayan, dinsel ibadetleri salık veren vaizler değil, aynı zamanda Kuzey Kafkasya halklarının sosyal hayatı ve diğer tüm meselelerini yönlendirdikleri entellektüel bir merkez olduğunu idrak ettiler. Tüm Kafkasya’nın yakından tanıdığı bir isim olan komünist Necmeddin Samurski din adamları sınıfının tanımlamasını şu şekilde yapmıştır: “Bütün şeyhler, imamlar, büyük imamlar, mutalimler yüksek eğitimli, eski Arap kültünü, öğretisini ve felsefesini oldukça yakından bilen, ayrıca teolojiye bütün incelikleriyle vakıf olan kişilerdir. Bunların çoğu Müslüman Arap dünyasında meşhurdur ve devrime kadar Rusya sınırları içindeki doğu ülkeleri ile ayrıca bu sınırların ötesindeki Türkiye ve İran’dan gelen binlerce mürit ve taraftar bunların etrafında toplanmıştır. Ancak yıllar süren eğitim sonunda elde edilebilecek bir nur halkası başları üzerinde parlıyordu ve kanun gücüyle kelimelerini bahşediyorlardı”.

Bunların yanı sıra, Kuzey Kafkasyalı din adamları grubu devamlı olarak bağımsızlık fikrini aşılıyordu. Rusya’ya karşı gerçekleşen altmış yıla yayılan savaş sırasında yönetim onların elindeydi. İmam Şamil, Gazi Muhammed, Şeyh Mansur ve diğer ünlü liderler bu savaşlarda Kuzey Kafkasyalıların bağımsızlığı adına savaşmıştı. Günümüze kadar ulaşan halk hikayeleri, cenk meydanında yiğitçe hayatını kaybeden din adamlarının isimlerini muhafaza etmiştir.

Sadece bu sebeplerden ötürü bolşevikler, her şeyden önce, Kuzey Kafkasyalı din adamlarını yok etmek istedi ve hiçbir zulüm ve gaddarlıktan geri durmadı. İlk kurbanları Kuzey Kafkasyalıların son İmamı olan Necmeddin Gotinski oldu. Kızıl Moskova’nın insanlık dışı zulmü üç milyonluk bir toplumun dinsel lideri olan bir kişiyi bile affetmedi. Sovyet idaresi uzun bir süreden beri İmam Necmeddin’i arıyordu. Nihayet 1925 yılında, kendisini koruyan müminlerin yaşamlarını tehlikeye atmak istemeyen İmam Necmeddin kendi isteğiyle komünistlere teslim oldu ve Rostov’da G.P.U.’nun bodrumunda yargısız infaz edildi. İmam ile birlikte çevresindeki Derviş Muhammed Hacı, Bilal Hacı, Şeyh Muhammed Emin, İbrahim Şeyh, Ali Bammat Girey Hacı gibi yakınları da öldürüldü. Bu vahşet, Kuzey Kafkasyalılara yönelik zulüm açısından, günümüz Sovyet Rusya’sının geçmişteki Çarlık Rusya’sını geri bıraktığının hayli açık delilidir. Altmış yıl boyunca Çarlık Rusya’sına karşı mücadele sergileyen büyük İmam Şamil bozguna uğratılıp esir düştüğünde yalnız sınır dışı edilmişti; fakat Kuzey Kafkasyalıların sadece en yüksek mertebeli dini lideri olan ve bolşeviklere karşı mücadelede aktif rol yüklenmeyen İmam Necmeddin bedelini hayatıyla ödemek zorunda kaldı.

Sovyet idaresi yaptıkları bu baskılarla yetinmedi. Onlar, dini sınıfı bütünüyle etkisiz hale getirmek ve böylelikle halk üzerindeki nüfuzlarını kaybettirmek istediler. Rus idaresine hiçbir şekilde güven duymayan Kuzey Kafkasyalılar büyük bir özenle tüm önlemlerini almıştı.

Çarlık hükümetinin baştan itibaren Ruslaştırma esasına dayalı eğitim politikası, Rus okulları Kuzey Kafkasyalılar arasında pek fazla rağbet görmemiştir; zaten okulların sayısı da çok azdı. Kuzey Kafkasyalıların kendi destek ve katkılarıyla dini çevrelerin kontrolünde kalan eğitim, camilerle bağlantılı ilkokullardan oluşuyordu. Kuzey Kafkasya’da bu tür okulların sayısı yaklaşık 5.000, buralarda eğitim gören öğrencilerin sayısı ise 150.000 idi.

Hayli yakın zamanda, Kuzey Kafkasyalıların çocuklarını dini ve milli eğitimin tesirinden kurtarmak ve onları uluslararası komünizm ruhu ile eğitmek istedikleri için Sovyet yönetimi bu okulları kapatmaya karar verdi. Bu amaçla, okulları ayakta tutabilme imkanı sağlayan maddi gücü din adamlarının elinden almayı kararlaştırdı. Çıkarılan özel kararname ile “vakıf” adı verilen, İslami cemaatlerin tüm mal ve varlıkları Sovyet idaresi tarafından devletleştirdi. Din adamları ayrıca, “şeriat” kuralları gereği fakirlere verilmesi emredilen “zekat” veya fitre alma hakkından da mahrum edildi. Başlıca gelir kaynakları ellerinden alınan Kuzey Kafkasyalı müslüman din adamları, halka yönelik aydınlatma ve eğitme faaliyetlerini bırakmaya zorlandı.

Kuzey Kafkasya halkı şu an zihni karanlık tehdidi altındadır, çünkü Sovyet yönetimi eğitim alanında dini sınıfın yerini asla tutamayacaktır. Sovyet okullarının sayısı da halkın ihtiyaçlarının onda birini dahi karşılayacak durumda değildir.

Sovyetlerin din karşıtı son kampanyası Kuzey Kafkasya’da da etkisini kuvvetli biçimde gösterdi. Müslüman din adamları topluluğu medeni haklardan mahrum bırakılıp proletarya düşmanları olarak ilan edildi. Dini sınıf Sovyet basınına karşı savaş verdi ve “Militan Ateistler Birliği” tarafından eza ve zulüm gördü. Sovyet baskıları sadece din adamlarına yönelik olmayıp, aynı zamanda onların ailelerini de hedef alıyor. Kapatılmaları talimatı verilen camilerin sayısı her geçen gün artıyor (1925’te 28, 1927’de 36, 1928’de 116 ve 1929’da 213 cami kapatıldı).

Dine karşı sürdürülen mücadelede zaman zaman açık cinayetler de işleniyor ve suçlular genellikle cezasız kalıyor; başlatılan adli soruşturmalar ise herhangi bir sonuç vermiyor. Son olarak, geçen bahar Tetiel köyünde, Kadı Abdul Rahman minarede “ezan” okuduğu sırada kimliği meçhul bir katil tarafından öldürüldü. Bu din adamının birçok kez Sovyet yönetiminin din karşıtı politikaları aleyhine döndüğünü bahsetmeden geçemeyiz. Bu olaylar her geçen gün daha sık yaşanıyor.

Bolşevik yönetimi yerli nüfusu sadece perişan etmek ve sefalete düşürmekle, eşi benzeri görülmemiş vahşetleriyle nam salmakla yetinmeyip, aynı zamanda Müslüman nüfusu her türlü yardımdan mahrum etmeye, halkı uysal ve itaatkar bir hayvan sürüsü haline döndürmeye çabalıyor.

Tüm uygar dünyanın bolşevik cinayetlerini protesto hususunda birlik ve beraberlik içinde bulunduğu, Moskova kasaplarının din karşıtı taşkınlık ve cinnetlerini durdurması için her dinden temsilcinin çaba gösterdiği günümüzde, Moskova’nın zulmüyle acı ve ıstırap çeken ve 30 milyon Müslüman ile birlikte olan üç milyonluk halkımızın sesini duyurmak istiyoruz.

Kuzey Kafkasya halkı, en azından ahlaki ve manevi olarak, kızıl tiranların gerçekleştirdikleri eylemleri kınamalarını isteyerek tüm dünya Müslümanlarına müracaat ediyor. Özgürlük ve dinleri uğruna pek çok kurban veren Kuzey Kafkasyalıların en azından tüm dünyanın sempatisini kazanma çağrısı yapma hakkı vardır.

XIX. yüzyılda Avrupa diplomasisinin Kuzey Kafkasyalıları, Asya içlerine ilerleyen Rusya’yı durduracak bir blok olarak gördüğü ve Rusya’nın bu engeli boş yere kırmaya çalıştığı dönemde, tüm dünya Kafkasya’ya ve onun bağımsızlığına çok daha fazla ilgi göstermişti.

Günümüzde de Kafkasya öneminden hiçbir şey kaybetmedi. Rusya’nın idaresine girmesine rağmen, halen Asya’ya açılan bir kapı olup, insanlık kültürünün beşiğine giden en kısa yol üzerinde bulunmaktadır.

Bolşevikler Kafkasya’ya hakim oldukları sürece, sadece en yakın komşuları için değil, aynı zamanda bütün insanlık aleminin uygarlık ve kültürü için bir tehdit oluşturacak. Tüm dünyaya bir uyarı niteliğinde olması gereken son olaylar bize bunları düşündürüyor.

Bir cevap yazın