1944 Sürgününün 67. Yıldönümünde

“Ey sapık vahşiler, Çeçen ulusu nerede, onlara ne yaptınız.”

“Psikolojik olarak asla boyun eğmemiş bir halk vardı. Bir tanesi, iki tanesi değil, bütün bir halk. Bunlar Çeçenlerdi.“

Aleksander SOLZENİYTSIN

(Gulak Takım Adalarından)

İkinci Dünya Savaşı sırasında 1941 yılı Haziran ayında Sovyetler Birliğine karşı harekata başlayan faşist Alman kuvvetleri, Sovyet topraklarında hızla ilerleyerek kısa sayılabilecek bir zamanda Kafkasya’ya kadar gelmişler ve tüm güçlerine karşın Çeçen-İnguş halkının kahramanca direnişi karşısında Çeçen-İnguş Cumhuriyetinin Başkenti Grozni’ye girmeyi başaramamışlardır. Böylece stratejik ve ekonomik öneme sahip “Grozni Petrol Bölgesini“ ele geçiremeyen Alman Birlikleri, Stalingrad yenilgisiyle birlikte geri çekilmeye başlamışlardır.

İkinci Dünya Savaşında Almanlar ve müttefiklerinin yenilmesi, Sovyetler ve müttefiklerinin kazanmasıyla birlikte, “en az Hitler kadar Faşist” Sovyet Lideri Stalin, Faşist Alman güçlerinin Sovyetler içerisinde hızla ilerlemesi nedeniyle bir suçlu aramaya başlamış ve suçluların Almanlara karşı yurtlarını savunan Çeçen-İnguşlarla, Karaçaylar, Balkarlar, Kırım Tatarları ile Volga Almanları olduğuna hükmetmiştir!

Zaten Ruslar Çeçen halkına her zaman bir etiket yapıştırmış, 19. yy da 25 yıl süren Kafkasya savaşlarında “vahşi”, “boğazkesen”, 1944’te “vatan haini”, 1994’teki işgalde de “eşkıya“ demişlerdir. (Hasan Bayev, Yemin)

Sorumluyu bu şekilde tespit eden Stalin ve şürekası, eli silah tutan Çeçen ve İnguşlar henüz vatanlarına dahi dönmeden, tüm Çeçen ve İnguş halkının Sibirya içlerine sürgün edilmesine karar vermiş ve 1944 23 Şubatı başında kararını gizlice uygulamaya koymuştur.

“Halk düşmanı ilan edilen Çeçen-İnguş kadın, çocuk ve yaşlıları derme çatma ilkel vagonlarda ve buz gibi soğukta, nereye gittiklerini ve ne olacaklarını bilmeden sürgüne giderken, onların eli silah tutan yetişkinleri ise halen cephede savaşmakta idi.” (Alla Dudaeva, Milyon Birinci)

Hayvan naklinde kullanılan tren vagonlarında, soğukta, aç ve susuz günlerce yol giden, sürgünü gizlemek için büyük istasyonlarda durmayan, ihtiyaçlarını vagonların içinde perdeyle ayırdıkları bölümlerde gidermeye zorlanan, onur kırıcı böyle bir durumla karşılaşmamak için, kendilerine verilen kuru ekmeği bile yemekten kaçınan ve çoğu açlık ve soğuktan ölen Çeçen-İnguş halkı bu sürgünde, toplam nüfusunun %60’ını – 310.000 kişi- kaybetmiştir. (Alla Dudaeva, Milyon Birinci) Bu sayıya sürgün sırasında doğup ölenler dahil değildir.

Sürgün sırasında yaşanan trajedi, ne bir, ne on, ne yüzlerce, ne binlercedir. Her bir sürgünün yaşadığı ayrı bir insanlık trajedisidir. Ancak biz, uğradığımız bu insanlık dışı zulümleri tek tek ele alıp anlatacak değiliz.

19. yy başında Kafkasya işgali ile başlayıp 1944 ve 1994’te de tekrarlanan Çeçen Halkının özgürlük mücadelesini insanlık dışı yöntemlerle bastırma ve gerekirse tüm halkı yok etme amacını güden Despot Rusya Yönetimi, dün olduğu gibi, bugünde ve yarında bu amacına ulaşamayacaktır.

Çeçen ve Kafkas Halkları, dün olduğu gibi, bugünde ve yarında kendi vatanlarında var olmayı sürdürecekler ve er geç özgürlüklerine kavuşacaklardır.

Bizler bulunduğumuz topraklarda yaşamaya ve var olmaya devam ederken, atalarımızın yaşadıklarını ve halen yaşanmakta olan insanlık suçlarını unutmayacağımızı ve unutturmayacağımızı tüm kamuoyuna ilan eder,

Mücadelemizde yanımızda olan dostlarımızın desteklerinin, inanç ve mücadelemize güç kattığını bilmelerini isteriz.

Kafkasya Forumu

Bir cevap yazın