Washington seçici “insâni müdahale” ve “baskı altında ezilen halklara özgürlük ve demokrasi götürme” kılıfı altında dünya hegemonyasının peşinde. Washington fırsatçı bir biçimde “uluslararası ortaklarından” olmayan ülkeleri hedefe koyuyor. Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmalarının gafil avladığı Washington’ın fırsatçı bir tepki verip Libya’daki ayaklanmayı cesaretlendirdiğine dair bazı işaretler var. 20 yıldır CIA için çalıştığından şüphelenilen Halife Hifter isyancı ordusunun başına geçmek üzere Libya’ya döndü.
Kaddafi, Batı emperyalizmine karşı çıktığı için hedefe konulmuştu. Amerika’nın Afrika Komutanlığı olmayı reddetmişti. Kaddafi, Washington’ın sömürgeci böl-yönet entrikasını görmüştü.
ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM) Başkan Bush tarafından 2007 yılında kuruldu. AFRICOM, amacını şöyle tarif etmektedir: “Yaklaşımımız, Başkan’ın, Dışişleri ve Savunma Bakanlarının Ulusal Güvenlik Stratejisinde ve Ulusal Askeri Stratejide telaffuz ettikleri Afrika’daki Amerikan ulusal çıkarlarını desteklemek üzerine kuruludur. ABD ve Afrika ulusları, Afrika kıtasında, Afrika’daki ada devletlerinde ve Afrika’nın deniz sahasında güvenlik ve istikrarın teşvikinde ortak çıkarlara sahiptirler. Bu çıkarların yürütülmesi, diğer Amerikan kurum ve kuruluşlarının ve Afrikalı ve diğer uluslararası ortaklarımızın çabalarını bütünleştiren ortak bir yaklaşımı zorunlu kılar.”
AFRICOM’da kırkdokuz ülke var ama Libya, Sudan, Eritre, Zimbabwe ve Fildişi Sahilleri yok. Zimbabwe hâriç üye olmayan bu ülkelere askeri müdahale yapılıyor.
Amerika’nın bir ülkeye nüfuz etmek ve onu kontrol etmek için kullandığı geleneksel araçlar, o ülkenin askeri ve bürokratik yetkililerini eğitmektir. Bu programa Uluslararası Askeri Eğitim ve Talim Programı (IMET) deniliyor. AFRICOM “2009 yılında 44 ülkeden yaklaşık 990 askeri ve sivil öğrencinin ABD’de veya kendi ülkelerinde eğitim ve talim aldıklarını”, “pek çok subayın ve askere alınan IMET mezunlarının askeri ve bürokratik kurumlarda kilit mevkilerde görev aldıklarını” belirtiyor.
AFRICOM, kilit stratejik amaç olarak “el Kaide şebekesini” mağlup etmeyi gösteriyor. ABD Trans-Sahra Terörle Mücadele Ortaklığı (TSCTP)teröristlerin güvenli barınaklar kurmasını engellemek için “ortak ulus kuvvetlerine” eğitim ve teçhizat desteği sunmakta ve “bölgedeki aşırılık yanlısı örgütleri mağlup etmeyi amaçlamaktadır.”
Terörle on yıl süren savaştan sonra kadir-i mutlak el Kaide şimdi Afrika boyunca Cezayir, Burkina Faso, Çad, Mali, Moritanya, Fas, Nijer, Nijerya, Senegal ve Tunus’ta; Ortadoğu’da, Afganistan, Pakistan ve İngiltere’de; ABD’de öyle bir tehdit ki “ülke güvenliği” için yıllık 56 milyar dolar bütçe talep ediyor.
El Kaide tehdidi Washington’ın diğer ülkelerin iç işlerine karışmak ve Amerikan sivil özgürlüklerini yıkmak için en iyi bahanesi haline geldi.
II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi üzerinden 66 yıl, Sovyet çöküşünün üzerinden ise 20 yıl geçti ve Amerika’nın dokuz askeri komutanlığından ve altı bölgesel komutanlığından biri olan Avrupa Komutanlığı olduğu yerde duruyor.
Başka hiçbir ülke dünyada askeri mevcudiyet ihtiyacı hissetmiyor. Washington, kıt kaynaklardan yılda 1.1 trilyon doları askeri ihtiyaçlara tahsis etmenin iyi bir şey olduğunu niçin düşünüyor? Washington paranoyasının bir işareti midir bu? Düşmanı olanın sadece Washington olduğunun mu işaretidir?
Yoksa Washington’ın imparatorluğa büyük bir değer atfettiğinin, milyonlarca Amerikalı evlerini ve işleri kaybederken vergi mükelleflerinin paralarını ve ülkenin kredi değerliliğini askeri mevcudiyet göstermek için har vurup harman savurduğunun mu işaretidir?
Washington’ın Irak ve Afganistan’daki pahalı başarısızlıkları emperyal emellerini yatıştırmadı. Washington başarısızlıklarını örtmek ve gündemini saklamak için görsel ve yazılı medyaya güvenmeye devam edebilir fakat pahalı başarısızlıklar pahalı başarısızlıklar olarak kalacaktır. Washington, imparatorluk peşinde olmanın ülkeyi iflas ettirdiğini er ya da geç kabul edecektir.
Washington ve Avrupalı “ortakları” yabancı ülkeleri kontrol etme arayışındayken göçün ABD ve Avrupa kültürünü ve etnik yapısını dönüştürmesi bir paradokstur. Hispanikler, Asyalılar, Afrikalılar ve çeşitli etnik kökenden Müslümanlar “Birinci Dünya” nüfusunun her geçen daha büyük bir parçasını teşkil ediyor ve beyaz adamın imparatorluğuna verilen destek azalıyor. Eğitim isteyen, gıda, barınak ve sağlık hizmetlerine ihtiyaç duyan insanlar, köklerinin olduğu ülkelerdeki askeri karakolların mevcudiyetine husûmet besleyeceklerdir.
Gerçekte kim kimi işgal ediyor?
Amerikan toprakları Meksika’ya dönüyor. Örneğin, ABD Nüfus Bürosu eski müdürü ve demografi uzmanı Steve Murdock, Teksaslı çocukların üçte ikisinin Hispanik olduğunu ve “Anglo-Amerikanlardan fazla olduklarını” bildiriyor.
Komik değil mi? Washington ve onun NATO kuklaları dünyayı işgalle meşgulken, dünya onları işgal ediyor.
Paul Craig Roberts
Kaynak: Counterpunch
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı
Comments
No comment