Abhazlar ve Gürcüler Arasındaki Gergin İllişkiler Üzerine Bir Yabancının Gözlemleri
(Gürcü Halkına Açık Mektup)
5 Mayıs 1989’da Londra Üniversitesi Doğu ve Afrika Araştırmaları Okulu’nun ikinci Gürcü Araştırmaları Günü yapıldı. Kafkas dilleri üzerine çalışan bir akademisyen olarak konferansa davet edildim. Daveti kabul ettim ve geçen yıl Tiflis’e gitme şansım olsaydı Tiflis Üniversitesi’nin 70. Kuruluş yıldönümü kutlamalarında okuyacağım mektubu okumaya karar verdim. Fakat 9 Nisan trajedisinin ardından (Ben ve eşim yaralanan ve ölenlerin tüm akraba ve dostlarına en içten duygularımızla taziyelerimizi iletiyoruz.) ve mevcut durum itibariyle, şimdi sizinle paylaşmayı istediğim eski düşüncelerimi yeniden inceledim.
Belki bir çoğunuz, bu olağanüstü acı problem hakkında size ders vermeye cüret eden bu İngiliz adamın kim olduğunu kendinize soruyorsunuzdur. Size kendimle ilgili birkaç hususu açıklamama izin verin, böylece neden kendime böyle riskli bir görev edindiğimi anlayabilirsiniz. Gürcistan’da geçirdiğim son 14 yıldaki tüm ayları toplarsak, toplamda 3 yıl ediyor. Yani, Gürcüce konuşmak konusunda ve Gürcüler hakkında pek de kısa bir tecrübeye sahip değilim. Büyük Britanya’da Gürcü ve Kafkas dillerine ayrılmış tek akademik mevkide profesyonel olarak yer alıyorum. Üstlerimden biri, benden yaklaşık 5 yıl içinde Hollanda’da basılacak olan doğu dillerine ayrılmış yeni bir seriye, Gürcüce’nin yeni grameri hakkında yazmamı istedi ve o sırada ben de Megrel grameri için materyal topluyordum. Fakat ilgi odağımda sadece Kartvel dili yer almıyor. 1976’da Oçamçiralı bir Abhaz olan Zaire Khiba ile evlendim ve bir dil bilimci olarak İngiltere’de Abhazca konuşan biriyle yaşamanın avantajını kullandım, bunun neticesinde 1979’da Hollanda’da Abhazca gramer kitabım ortaya çıktı ve 1987’de Almanya’da Abhazca ve Gürcüce yan cümleleri sözdizim kuralları açısından kıyaslayan doktora tezimi oluşturdum. 1987 nin sonunda Gürcistan’da beş aylık süreyle araştırma için bulunduğum donemde, esas olarak Megrelce üzerine çalışsam da bir yandan da Gürcistan’da Dil Planlaması (özellikle Sovyet döneminde) başlıklı bir konuşma hazırlıyordum. Bu yazı sonbaharda SSCB ‘de Dil Planlaması başlıķlı bir kitapta iki bölüm halinde yayınlanacak. Bu konuşmayı hazırlarken sanırım Gürcüler ve Abhazlar arasındaki bazı sorunların kaynağına denk geldim, ve eğer yanılmıyorsam, beklenen çözüm aşırı derecede basit – fakat bunun için Gürcü tarafının eli açık olup kendine hakim olması gerekiyor. Aranızdan kimse bu mektubu yazma sebebim hakkında şüpheye düşmesin diye, size 1987’de Tiflis’te Illia Chavchavadze’nin 150. anmasında ne olduğunu anlatmak istiyorum, bu sayede Gürcü dilini destekleme boyutum sizin için daha açık olacak. Hatırlayacaksınız uluslararası sempozyum Rusça temelinde gerçekleşmişti. Bu beni oldukça şaşırttı ki Philharmonic Hall’deki konuşmamı şuna benzer bir taleple sonlandıracaktım: ” Eğer böyle bir konferans Gürcistan topraklarında tekrar yapılacak olursa, organizasyon komitesinin cömertçe davranıp Gürcü dilini ‘ulusararası dil’ başlığıyla onurlandırması beklenir.” Ancak, Patiashvili kasti olmayarak(konuşmamın içeriği hakkında önceden bilgi sahibi değildi) beni konuşmacı listesinden aldı ve, bir tanıdığımdan gelen talep sonrasında konuşmamı Literary Georgia’da yayınlamak için yazıya geçirdim, ancak derginin editör kurulu tam da üstte belirttiğim kapanış cümleleri yüzünden yazımı yayınlamayı reddetti! Bu nedenle, inanıyorum ki size şu Gürcü atasözünü hatırlatma hakkına sahibim: “Dost yüzüne karşı konuşur, düşman ise arkasından.”
Öncelikle, şunu açığa kavuşturmayı isterim ki ben ve eşim Lıhnı’da yükselen Abhazya’nın Gürcistan’dan ayrılması çağrısına ve Abhazya’daki Gürcüleri tedirgin eden herşeye, şiddetle karşı çıktık. Yine de ilk defa 1978’de öne sürülen bağımsız Abhazya çağrısının anlaşılabilir olduğunu belirtmek gerekir. Doğruyu söylemek gerekirse, Literary Georgia’da 1988’in sonlarında basılan bazı makaleleri okuduktan sonra bunun olacağını bekliyordum. Örneğin Tariel Kvanchilashvili’nin Şimdi Ne Olacak?(30 Eylül) rezilliği, Gürcistan’da yaşayan Kartvel olmayan halkların yüksek doğum oranlarından şikayet ediyor ve Stalin’in ölümünden sonra Abhazya ve Güney Osetya’daki Gürcü okullarının kapanışına değiniyor. Bu değersiz makaleye Napi Dzhusoiti’nin 9 Aralık’ta Literary Georgia’da yayımladığı sakin ve bilgece cevabı okumanızı tavsiye ediyorum. 4 Kasım’da, Gürcüce’nin Gürcistan’daki okullarda zorunlu olarak öğretilmesi için ‘Gürcü Dili için 3 Devlet Programı’ yayımlandı. Tengiz Sharmanashvili ve Kaxa Gabunia, gerçek enternasyonalizmin gerçekleşebilmesi için Gürcistan’da yaşayan Kartvel olmayan tüm halkların temsilcilerinin temel seviyede Gürcüce bilmeleri ve Gürcüce’ye saygı duymaları gerektiğini belirtti. Üzgünüm dostlarım, vatandaşlarınızı ve -sizin çoğu kez söylediğiniz gibi- benim gibi Kartvel olmayan bir yabancıyı Gürcülerin kendisini enternasyonel olarak nasıl gösterebileceği konusunda aydınlatma hakkına sahipsiniz, fakat kendinizde böyle bir hak görüyorsanız, sizin sözleriniz bana daha çok sevimsiz bir MİLLİYETÇİLİK olarak gözükür.
Fakat görünen o ki 1988’da Abhazya’da bağımsızlık hakkında zaten konuşmalar oluyordu, ve, eğer böyleyse, biz bu tepkiyi geçen yıl ‘Gürcüler için Gürcistan’ şiarıyla hareket eden gayri resmi grup tarafından Tiflis’te dile getirilen, Gürcistan’ın kendi bağımsızlık sorunuyla açıklamak zorundayız.
Tam da burada beni “İyi de, Abhazların buna sinirlenmesine ne gerek vardı?” sorusuyla kesmek istediğinize şüphe yok. Sadece bu soruyla sorunun kaynağına ulaşabiliriz.
Tecrübelerime göre, Gürcüler arasında Abhazlar ve Abhazya tarihi hakkında ilerde çok pişman olacakları büyük bir cahillik var. Örneğin, son 13 yıl boyunca Gürcüler bana sürekli, Abhazların Gürcüce bilmelerine rağmen Gürcülerle Gürcüce konuşmayı kasıtlı olarak reddetiklerini söyledi–ne büyük saçmalık! Bazı Abhazların bu şekilde davranabileceğine şüphe yok, ancak size şunu söylemeliyim ki ezici çoğunlukta Abhaz Gürcüce BİLMİYOR ve bu yüzden Gürcülerle veya başkalarıyla Gürcüce konuşmuyor. Yukarıda bahsettiğim makaleyi hazırlarken birçok Abhaz’a Gürcülere karşı olumsuz tavırlarının sebebini sordum. Ve, eğer size onların cevabının: “Tiflis’in Abhazya politikası bu yüzyılın ortasında başladı” olduğunu söylersem, siz muhtemelen şaşıracak ve Abhazların aklında ne olduğunu anlamayacaksınız. Bu, problem olduğu gibi aynı zamanda da potansiyel çözüm. Bugünlerde Glasnost havası nedeniyle basınınızda Stalin ve Beria’nın suçlarına dair gizlenen çoğu şey açığa çıktı, bilinmeyen ve korkulan gerçekler gün ışığına kavuştu. Fakat şimdiye kadar Beria’nın 1933’te başlattığı Abhazya’yı Gürcüleştirme girişimlerine dair hiç bir şey görmedim basınınızda. Bu kampanyanın en öldürücü zamanı olan 1944-1953 yılları arasında, Abhazca öğretmek yasaklandı ve Gürcülerin zorlamasıyla Abhaz okulları kapatılıp yerine Gürcü okulları açıldı, öğrencilere Gürcüce öğrenmeleri zorlandı. Eğer bu dilsel ve kültürel sindirme değilse, ben de bu konu hakkında hiçbir şey anlamıyorum demektir. 1944’e kadar var olan Abhaz okullarının kapatılıp 1953’te tekrar açılmasından sonra, daha az şiddette de olsa Abhazya’ya baskı devam etti, ta ki Abhazların sabrı 1966/7’de ve tekrar 1978’de taşana kadar. Tüm bunların benim etrafımdakiler tarafından uydurulmuş fanteziler olduğunu düşünmeyin – 1985’te Orta Asya Araştırmaları dergisinde Amerikalı Sovyetolojist Darrell Slider bu gerçekler hakkında detaylı bilgi veriyor. Bu bilgilerin hepsinin çoğunluğunuz için yeni olduğunu kanısındayım. Bu yüzden, yeni Gürcü hükümetine bir an önce Slider’ın makalesinde yazanları tüm Gürcistan’da ortaya çıkarmalarını ısrarla tavsiye ediyorum. 1933’ten beri Abhazya’da meydana gelenlerin, 19.yy’da Rus Çarlığı tarafından bütün Gürcistan’da denenen Ruslaştırma politikasını tam anlamıyla yansıttığı, benim için olduğu kadar Gürcüler için de açık hale gelecektir. Ve, bugün Gürcülerin Ruslara karşı herkes tarafından bilinen duygularının sebepleri 19.yüzyıldaki olaylar nedeniyle gerçekleştiyse, yalnızca 40-50 yıl önce Tiflis’teki hükümet kültürel kıyım girişiminde bulunduysa neden Abhazların Gürcüler’den ve Gürcistan’ın bağımsızlığından bu kadar korkuyor olması anlaşılamasın? Hatta daha önceden Çeçenlere, İnguşlara ve Ahıska Türkleri’ne uygulandığı gibi, Abhazları da Orta Asya’ya gönderme planının olduğu görülüyor. Bu yüzyılın ortasında Gürcüler Gürcistan’ın batısının üzüntülü tarihini öğrenebilseydi, inkar edilemeyecek bu suçları itiraf etseydi, Abhazlar’dan özür dileyip birlikte yaşasaydı birbirinizle uyum sağlayarak bütün Gürcistan’ın geleceğini ilerletebilirdiniz. Abhaz okulları kapatıldığı zaman, Gürcü Komunist Partisi’ni kim yönetiyordu? Kandid Charkviani. O hala hayatta gözüküyor, ve bu işin bir parçası olmasından ötürü gönüllü olarak Abhazlar’dan özür dilerse, en sonunda işe yarar bir eylemde bulunacak.
Bana “Gürcistan’da yaşayan herhangi bir kişinin Gürcüce bilmemesi nasıl önemsiz olabilir?” diye soracaksınız. Fakat şu soruyu tekrar sormak zorundayım: “Kim bu ‘Gürcüler?’” Yaşayanlar neredeyse istisnasız Mingreller’den oluşuyor ve Mingrellerin ana dili (ana lehçesi değil) Mingrelce’dir –evet, büyük çoğunluğu Gürcüce de biliyor ama bu onların 2.dili (Rusça da 3.dilleri). Ve eğer, dil bilmek açısından Abhazlar’dan enternasyonellik talep edilirse, Abhazca ve Rusça’nın yanı sıra Megrellerle aynı köyde yaşayan Abhazların komşularının dillerini bildiklerini de sizlere müjdeleyebilirim. Ne yazık ki aynı durum Abhazca bilgisi konusunda Megreller için geçerli değil. Bu kabaca şu anlama geliyor ki Sohum’un güneyindeki Abhazlar üç dil bilirken Sohum’un kuzeyindekiler -burada yaşayan Mingreller az sayıda ve birbirlerine uzak oldukları için- iki dil biliyorlar. Bir insan günlük hayatında ihtiyacı olduğu kadar çok dil öğrenebilir, ve Abhazya’da Gürcüce bilmeden rahatlıkla yaşanabileceği, hoşumuza gitsin ya da gitmesin, hayatın bir gerçeğidir. Sevgili okurlar, eğer Abhazları yok sayıp dilinizi ona dayatırsanız karşılıklı saygıyı, sizi ve dilinizi sevmeyi onların aklına sokamayacağınızı anlamıyor musunuz? Bir dil bilimci olarak size şunu söylemek zorundayım ki Abhazca’nın yok olma eşiğinde olduğunu söylemek abartı değildir ve eğer siz (Gürcüler) uygun önlemler alıp onlara Abhazca’yı öğrenme ve konuşma garantisi vermezseniz, birkaç nesil sonrasında Abhazca yok olacak, tıpkı kardeş dili Ubıhça gibi. Bu arada, burnumu sokmama izin verilirse, Svanca ve Megrelce’nin yaşatılması konusunda nasılız?
Maalesef mektubumu yukarıdaki tavsiyelerle bitiremeyeceğim. Bu yıl martın sonunda Lıhnı’da düzenlenen toplantıda Gürcü entellektüellerinin yayın organı Literary Georgia tarafından bize hangi makaleler önerildi? Görünüşe göre ilk önce hızlıca arşivleri didik didik etmişler ve yeniden yayınlamak için 10 yıl önce iki Rus tarafından Abhazlara ve Abhazya’ya değinen iki çalışmanın yeni basımı için yazılan incelemeleri bulmuşlar, ki bu iki çalışmanın içinde sansürü hak eden malzemeler bulunmaktadır, ama A. Bakradze’nin Y. Voronov’un kitabı Abhazya’nın Mimari Anıtlarının Dünyası hakkında yazdığı incelemede ne yazık ki yazar ana konudan oldukça uzaklaşıyor – Abhaz hristiyanların eskiden Gürcüce ibadet etmeleriyle Abhazya’daki kiliselerin Gürcüce yazılarla donatılması arasında ne alaka var? Oku, dostum Akaki, Don Giuseppe Giudice’nin mektubu (sf 92-3), 17.yyda yazılmış: “Megrel dili ayrı bir dil olmasına rağmen, ibadetlerini Gürcüce yapıyorlar, tıpkı Avrupalıların Latin dilini ibadet dili olarak benimsemesi gibi.” Aynı şey Abhazlar için de söylenebilir, ve başka bir sonuç(belki de Bakradze’nin önerdiği?) çıkarılamaz ve böylece konu kapanır.
Gürcü Yazarlar Birliği başkanlık heyetinin 7 nisan baskısında Abhaz mektubuna verdiği cevaptan anlaşılan, sizin yazarlarınızın bu yüzyılın ortalarında Abhaz tarihini bilmiyor ya da öğrenmek istemiyor oluşudur. Yine aynı yayında N. Lomouri bizi bugünkü Abhazların aynı etnik isme sahip Abhaz Krallığı‘yla hiçbir ilgisi olmadığına ikna etmeye çalışıyor, çünkü eski zamanlarda bugünkü Abhazlar Apsarni olarak olarak anılıyorlarmış. Nihayetinde, 21 nisan basımında Rostom Chxeidze tarafından yazılmış, şimdiye kadarki en rezil mektup yayınlanıyor. Bu makale Pavle Ingoroqva’nın Giorgi Merchule’sinin -Abhaz etnik adlandırmasını ve Abhazya tarihi ile coğrafi adlandırmasını analiz eden(daha doğrusu “çarpıtan”) – 4.Bölümü’nü inceliyor. Kitabın bu bölümü 1954’te çıkarıldığı anda eleştiri aldı, fakat şimdi Chxeidze onu göklere çıkarıyor, Ingoroqva’nın bilim adamı sıfatının tekrar toplumda kabul görmesini arzuluyor, “Gerçek Gürcü bilim adamının” düşüncelerinin her yerde yayılması gerektiğini haykırıyor. Esas itibariyle, Ingoroqva neyi ispat etmeye çalışmıştı?
Tarihte Abhaz olarak adlandırılan iki grup var – ilki görünüşe bakılırsa Kartvel kökenli bir halk ve 1.yüzyıl’a kadarki yarım milenyumluk süreçte Yunanlılar onları Moskhi olarak adlandırıyorlardı, bu şu anlama geliyor ki Abhazları Güneybatı Gürcistan’da yaşayan Meskhlerle bir tutan her tarihçi(bunlara Gürcü Ansiklopedisi de dahil olmak üzere) hataya düşüyor. Abkhazit terimi moskhi kelimesinin başka bir lehçedeki karşılığını oluşturuyor – sevgili okurlar, etimolojiye bu şekilde zayıf yaklaşırsak, ben de sizi Londra’nın eski bir Gürcü şehri olduğuna ikna edebilirim! Bu Kartvelce konuşan kabile 17.yüzyılda belirlenemeyen bir tarihe kadar Abhazya’da yaşamış gözüküyor, bu “gerçek” Evliya Çelebi’nin 1641’de yazılan seyehatnamesinde -Ingoroqva’nın dediğine göre- ispatlanıyor: “Abhazya’nın başlıca ırkı olan Çaç’lar Phasis Nehri’nin diğer yakasında da kullanılan Megrelce konuşuyorlar” (Giorgi Merchule,s.133). 1971’de Giorgi Puturidze’nin yayımladığı Çelebi’nin kitabının Gürcüce çevirisi sayesinde hepimiz Çelebi’nin metnini Ingoroqva’nın rezil çarpıtmasıyla karşılaştırma imkanına sahibiz: “Çaçlar – Abaza ülkesinde yaşayan kabilelerden biri. Aralarından bazıları, Phasis Nehri’nin ötesi tüm Megrelya’yı kapsadığı için, Megrelce de konuşuyor.”(s.100). ABAZACA DIŞINDA Megrelce de konuştukları açıkça görülüyor ve sayfa 107’de verilen “Abazaca” örneklerine bakarsanız kitapta Abazaca diye bahsedilen lisanın Abhazca olduğunu görebilirsiniz(Çelebi’nin bahsettiği Sadz Abazalarının lisanının da Ubıhça olduğunu görebileceğiniz gibi). Ingoroqva’nın görüşüne göre bugünkü Kuzeybatı Kafkasyalı Abhazların hangi tarihte ve neden dolayı Abhazya’ya yerleştikleri belli değil. “Eğitimsiz insanların zırvalamasına”(bu sözü bu konuda gerçekten uzman olan bir Gürcü’den ödünç aldım) göre bu yerleşimin 17.yüzyılda olduğu belirtiliyor. Ingoroqva’nın kitabı 1954’te çıktı, 1951’de tipo baskısı için matbaaya gönderildi. Peki 1000 sayfadan fazla bu kitabı yazmak ne kadar uzun sürmüş olabilir- 5 yıl diyelim. Şimdi herşey daha anlaşılır oluyor: Eğer Ingoroqva’nın, Abhazya Gürcistan otoritelerinin şiddetli baskısı altında olduğunda bu saçmalığı yazmak için yola çıktığını göz önüne alırsak, bu yazımın bir tesadüf olarak algılanmasının oldukça zor olacağını söyleyebilirim.
Görmek isteyenler için gerçekler oldukça net. Yunan adlandırmasındaki Abazgioi (Abhaz ülkesi), Abazinlerin kendilerini adlandırdıkları Abaza teriminden geliyor, tıpkı Latince gens Apsilae(Apsilae milleti)’nin Abhazların kendilerini adlandırdıkları Apsuva teriminden geldiği gibi. Bu şartlar altında Gürcüce isimlendirmede kullanılan Apxazi kelimesinin kaynağını araştırmak gerekir. MÖ 500’lerde Yunan tarihçiler tarafından belirtilen Kerkatoi,Heniokhoi gibi bölgenin kabilelerinin kim oldukları ya da olmadıkları tartışılabilir.
Akaki Shanidze’nin 100.doğumgünü kutlaması için organize edilen konferansa ben ve bir M. Cikolia adlı Mieggrel meslektaşım, Abhazların Meggreller üzerindeki dilbilimsel etkisi üzerine metinleri okuduk ve ben o zamandan beri Paris’te bu konuda yayımlanacak bir makaleyi hazırlıyorum. Ayrıca, birkaç yıl önce Simon Dzhanashia Megrellerin Gürcülerin “rom” bağlacına eşdeğer olan “ni” bağlacının Abhazca’dan gelmiş olabileceğini ileri sürdü. Ve daha önce de söylediğim gibi, Megreller bugün Abhazca bilmiyor, fakat 17.yüzyıldaki delillere göre, tam tersine Abhazlar Megrelce biliyor. Yani biri şu soruyu sormak zorunda: “Megreller ne zaman Abhazca’dan kelime dizimi(syntax) ( ve muhtemelen morfoloji?) alabilecek kadar yeterli Abhazca bilgisi sahibi oldu?”Bence Abhazların tarihte kültürel ve politik olarak bugünden daha önemli rol aldığı zamanları araştırmalıyız. Bu dönemin yukarıda ismi geçen Abhaz Krallığı‘na ait olabileceğini öne süremem,değil mi?!
Belki neden sürekli Literary Georgia’ya değindiğimi merak ediyosunuzdur, bunu başka bir çalışmada anlatacağım. Gerçek şu ki bu gazetenin yayın kurulu Chxeidze ve diğerlerinin makalelerini yayımlamayı kabul ederek bu okuyucusunun güvenini kaybetti ve yayın kurulu Ingoroqva’nın kitabının 4.bölümünün modern Gürcü biliminin standardı haline geldiğini düşünüyorsa Gürcü bilimini sahip olabileceği müstakbel ün ve saygıdan yoksun bırakıyor; ayrıca Gürcü halkının dünyada haklı olarak sahip olduğu cömertlik ve adillik ününe zarar veriyorlar. Bu bağlamda 28 Nisan baskısına baktığımızda iki mektup basıldığını görüyoruz. Abhazya’da yaşayıp Abhaz olmayan yazarlar, Gürcüleri Abhazlara karşı sakinleştirmeye çalışıyor. Peki editör kurulu ne yaptı?Okuyucuları “doğru” sonuçlara ulaştırmak için mektuplara uzun yorumlar eklediler, yani mektupları yazanların durumun adil bir değerlendirmesini yapabileceklerine dair güven olmadığını söylemeye getirdiler, ancak benim düşünceme göre iki mektup da insanların öfkesini yatıştırmaya yönelik içeriğe sahipti. Yayın kurulu okuyucularının zekasına yeterince güveniyorsa, neden bu kadar yorum gerekliydi? Ayrıca yayın kuruluna şunu da söylemeliyim, eğer Gürcülerin Rusça konuşan Abhazlara( ya da genel olarak Rusça konuşanlara) sırtlarını çevirdiklerini görmediyseniz, o zaman gözlerinizi kapatıp Tiflis sokaklarında gezintiye çıkmalısınız! (Bu husus mektuplardan birisinde geçiyor ve editörlerin yorumuna göre saçma görülüyor).
Yeter- maksadım nefret alevleri yükseltmek değil. Ben sadece kalbimde yeri olan bu iki halk arasındaki düşmanlığın sona ermesini istiyorum. Ve, eğer bu soruna safça bakmıyorsam, sorunun çözümünü bulduğumu düşünüyorum. Gürcü okurlarım, Stalin ve Beria tarafından sizin adınıza işlenmiş suçları kabul edip bunun için özür dilerseniz ne kaybedersiniz? Kesinlikle hiçbir şey, aksine muhteşem bir ödül kazanmış olacaksınız. Sizi Abhazlar’dan ayıracak şeylerden çok birleştirenler var. Sahip olduklarınızı avantaja çevirin ve Gürcistan’da daha fazla masum kanı dökülmeden önce, kardeşlerinizle aranızdaki sorunları çözün, çünkü bu çatışma ancak düşmanlarınıza yarar sağlıyor.
GEORGE HEWITT
MAYIS 1989
Yazı İngilizce’den Türkçe’ye çevrilmiştir. Mektubun orjinalini şu adreste bulabilirsiniz.
Comments
No comment