ÖLÜM BÜTÜN SORUNLARI ÇÖZER: OTORİTER REJİMLERİN AYAKLANMALARA KARŞI KOYMA ARAÇ KUTUSU
DANIEL BYMAN
Beşar Esad kaybediyor olmalıydı. Rejimi sivilleri katletti, Suriye halkını birbirine düşürdü, ülke askerini politize etti, ayrımcı politik sistemi korudu ve ne zihinleri ne de kalpleri ikna etti. Yine de şüphesi olanlara meydan okudu ve halen iktidarda. Esad zafere giden yolda öldüren tek diktatör değil. Cezayir, Çin ve Mısır ayaklanmalarla karşı karşıyalar ve geçmişte yaptıkları gibi kazanmak için büyük oranda ayaklanmaları bastırmayı deniyorlar. Rusya 20’nin üzerinde ayaklanmayla uğraştı ve büyük çoğunluğunu başarıyla bastırdı. Akademisyen Yuri Zhukov’un iddiasına göre, Rusya’nın uzun tarihi “ılımlı olmanın değil baskının işe yaradığını” ortaya koyar. Bununla birlikte, akademisyenler ve politikacılar, genelde yanlış bir çıkarımla otoriter devletlerin reform yapmamaları ve isyana sebep olan benzer politikaları uygulamaları halinde isyancıları yenilgiye uğratmakta başarısız olacaklarını iddia ederler.
Otoriter rejimlerin ayaklanmalara karşı sicilleri nasıl bu kadar iyi olabilir ve kazanmak için hangi araçları kullanmaktadırlar? Sicilleri yaygın kanaatin tersine demokrasilerden çok daha iyidir. Otoriter rejimler kazanmak için belirli araçlar kullanırlar ancak bu pek çok bedeli ve sınırlamayı da beraberinde getirir. Askeri gücün çoğunu kullanamamaları, sık görülen yolsuzluk, kötü askeri eğitim ve baskının ağır kullanımının ileride devletin kontrol edemeyeceği savaşlara sebep olması gibi.
Şaşırtıcı Başarı Kaydı
Otoriter rejimler genelde isyancıların üstesinden gelirler. RAND’ın 2010 yılına kadarki isyanlara ilişkin çalışması otokrasilerin 40 isyandan 16’sını tamamen bastırdığını, sadece 12 defa mağlup olduğunu ortaya koymuştur. 12 vaka ise her iki tarafında çeşitli kazanımlar elde ettiğini gösteren “karma netice”lerdir. Esasında, kayıplarına ilişkin sütün üçüncül aktörlerin isyancılara desteğine rağmen otoriter rejimler sayıların gösterdiğinin daha fazlasını yapabilirler.
Otokrasilerin başarı oranı özellikle ilgi çekicidir çünkü isyancılarla nasıl başarıyla mücadele edileceği hususunda ABD’deki geleneksel akılla doğrudan zıtlık teşkil ederler. Amerika’da “ayaklanmalara karşı koyma” yönteminde büyük oranda fikir birliği oluştuğu söylenmelidir. Ancak pek çok kaynağa bakıldığında Birleşik Devletlerin Field Manual 3-24 isimli el kitabında kodifiye edildiği üzere, demokratik modelin benimsendiği görülecektir. Demokratik yaklaşımın ideal tipi başarı için hükümetin meşru gücünün halk tarafından kabul görmesini ve genel olarak denetimin arttırılmasını vurgulamaktadır. Hükümet “kalpleri, zihinleri ve halkın rızasını” kazanmayı denemelidir. Güç gereklidir ancak kullanımı sınırlandırılmalıdır: “Savaştan çıkış yolunu öldüremezsin”. Genel olarak demokrasiler imtiyazsız topluluklardan oluşma eğilimdedirler ve bunun dışında kamu güvenliğini sağlamak için şikayetleri azaltmaya çalışırlar. Demokratik bir politik sistem değerlidir çünkü meşruiyeti arttırır, hükümeti halka karşı daha fazla sorumlu kılar ve rejimin kuvvet kullanma ihtimalini azaltır. Eğer bu kriterler önemlilerse, o zaman otoriter rejimlerin sicillerinin çok daha kötü olmaları hatta korkunç olması gerekirdi.
Otoriter Araç Kutusu
Öyleyse otoriter rejimler ABD’nin “en iyi pratiklerine” karşılarsa, kullandıkları araçlar nelerdir ve bu araçlar başarılarına nasıl katkıda bulunmaktadır?
Demokrasiler ile otoriter rejimler arasındaki en belirgin fark, otoriterlerin baskıya sarılmış olmasıdır – buna ek olarak baskının bir kontrgerilla yöntemi olarak demokrasilerce kullanıldığı da(özellikle de sömürge topraklarında) gözden kaçmamalıdır. Otoriter rejimler, isyancı olduklarından şüphe ettiklerine, potansiyel destekçilere ve esasında yollarına kim çıkarsa çıksın bunlara karşı acımasızlıkla hareket ederler. İşkence, sürgün, yargısız infaz, süresiz gözaltı, “ortadan kaybetme” ve diğer tacizler yaygındır.
Ayaklanmaların bastırılmasında baskının etkisi konusunda bir fikir birliği bulunmamaktadır. Bazı akademisyenler tehdidin veya gücün kullanılmasının şiddetin yaygınlaşmasını durdurabileceğini belirtirken, diğerleri ise baskının isyancıların adam toplamasını ve savaşı başka bir seviyeye taşımasını kolaylaştırdığını iddia etmektedir. Kuvvetin kullanımının sınırlandırılmasına ilişkin ABD ayaklanma karşıtı el kitabı notlarını özetlememiz gerekirse: “Ne kadar çok kuvvet kullanılırsa, etkisi o kadar az olur.” Ve baskının başarısız olduğu pek çok örnek vardır: Somoza’nın Nikaragua’sında geniş bir ölçekte şiddet kullanımına rağmen Sandinistalar yine de rejimi devirmişlerdi.
Yine de otoriter rejimler demokratik rejimlerin baskıcı olarak düşündüğü yöntemlerin çok ötesinde bir baskı uyguladılar ve bu nedenle de ayaklanmaları bastırmaya dönük sarf ettikleri çaba farklı etkilere neden oldu. 2. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Baltıklardaki direnişi kırmak için Sovyetler Birliği nüfusun kabaca %10’nu sürgün etti. Sürgünün boyutu gerillaların yiyecek ve gerekli gereçleri elde etmesini imkansız hale getirdi. Çin, Tibet’te isyancıları destekleyen bütün köyleri yok etti, işkence etti, sivilleri canlı canlı yaktı veya haşladı. Böylesine bir vahşet yerel nüfus üzerinde zafer kazandırmadı aksine nesiller boyu sürecek bir acı yarattı. Bütün dehşetle birlikte, şiddet, nüfusun isyancılara destek vermesine engel oldu Rusya ve Çin’in nihayetinde ayaklanmaları yok etmesine izin verdi.
Etkili şiddet, rejim karşıtı olan kişileri dahi ayaklanmayı desteklemekten alıkoyabilir. Baskı siyasal alanı kapatır ve ayaklanmanın organize edilmesini daha da zorlaştırır. Esasında, potansiyel ayaklanma şansının organize edilmesini yadsır, harekete katılmanın bedellerini arttırır, zafer ve savaşın sürdürülmesi için isyancıların önemli kitle desteği almasını zorlaştırır. Baskı başarılı olduğunda potansiyel destekçiler yüksek ihtimalle ağır cezalandırmalara maruz kalacaklarını bilirler. Güçlü bir hükümet ayaklanmaları önlemek için başarılı bir hükümetten daha önemlidir. Otoriter rejimler aynı zamanda örgütlenmenin önemli bir şekli olan sivil toplumu ezebilir veya en azından engelleyebilirler. Sivil toplum eksikliği potansiyel ağlara erişimi engeller, insan kaynağı ve para bulmayı zorlaştırır. Eric Wolf’un işaret ettiği üzere, “Bir ayaklanma tamamen acizlikle başlayamaz, güçsüzler kolay kurbanlardır.”
Baskıya ek olarak, otoriter devletler istihbari sızmaları ve enformasyon operasyonlarını kullanırlar. Genel manada kontrol ve itaati önlemek için kullanılan önlemler aynı zamanda şüpheli sayısının azalmasına da yardımcı olur. Otoriter rejimler tipik olarak vatandaşları hakkında bilgiler toplamakta ve seyahat ve haber alma haklarını kontrol etmektedirler. Modern ayaklanmalar hakkındaki erken dönemli çalışmaların en büyüklerinden olan David Galula, ayaklanmanın yaygınlaşması için yüksek devlet kontrolünün eksikliğini gerekli koşul olarak görür: “Hiçbir gizlilik olmadıkça, her olağandışı durum veya olay raporlanıp kontrol edildikçe, ebeveynler çocuklarının önünde konuşmaktan çekindikçe nasıl olur da irtibatlar kurulur, fikirler yayılır, adam toplanır?”
Güçlü güvenlik teşkilatları ve insan haklarını yok saymaları otoriter rejimlerin yüksek miktarda insan istihbaratını ve elektronik istihbarat gibi yaygın istihbarat tekniklerini kullanmada ustalaşmasına neden olur ve bunun dışında istihbari baskınlık kazanılır. Esasında insana dayalı istihbarat toplumun iyi niyetiyle, şantajla, intikamla, rüşvetle ve daha az tuzlu yöntemlerle toplanılır. Otoriterler aynı zamanda “sahte bayrak” operasyonlarını veya demokratik devletlerin utanacağı diğer Makyavelist karşı istihbarat yöntemlerini ortaya koyabilirler. Örnek olarak 1990’lı yıllarda Cezayir güvenlik güçleri, isyancı gruplara sızarak onların daha da radikalleşmesini sağladı. Bazı raporlar isyancılara olan nefretin artması için onların isyancı kılığına girerek köylüleri dehşet yollarla katlettiğini iddia etmektedir. Sovyet öğretmenlerinin on yıllar önce Ukraynalılar ve diğer gruplara karşı kullandıkları taktikler gibi.
Nüfus transferleri, tehlike bölgesinde ikamet edenlerin o yerden kaçmaları nedeniyle savaşın ortak bir sonucudur. Otoriter rejimler korkunç ancak güçlü bir araç olarak bu nüfus transferlerinin mühendisliğini yaparlar. Nüfusun kontrolü genel olarak ayaklanma karşıtı başarının anahtarı olarak görülür. Kitlesel orandaki sürgünler isyancıları potansiyeli destekçilerinden ayırabilir. Stalin yüz binlerce Çeçen, İnguş, Kırım Tatarı ve diğer Kuzey Kafkasyalıyı 1943 ve 1944 yılında (çok az bir kanıtla) onların potansiyel Nazi işbirlikçileri oldukları iddiasıyla sürgüne yolladı. Sürgünle sonuçlanmasa dahi, otoriter rejimler hareketi kontrol edebilir ve çatışma alanını kapatabilirler. Ticareti durdurabilir, sokağa çıkma yasağı uygulayabilir veya fiziken isyancıları potansiyel destekçilerinden ayıracağı izole alanlar oluşturabilirler. Toft ve Zhukov’un Rusya ve Kafkasya üzerine olan çalışmalarında ortaya koydukları üzere, “çatışma bölgesini kapalı bir sisteme çevirme” gibi bir efor, isyancıların cephe gerisine kaçarak izlerini kaybettirmelerinin, takviye sağlamalarının ve kıymetli dış destek sağlamalarının engellenmesine neden olur, bunlar olmazsa etkili eylemler yapmalarının önüne geçer.
Bu acımasız tekniklerden de anlaşılacağı üzere, otoriter rejimler ayaklanmalar esnasında sivilleri öldürmeye daha yatkındırlar. Akademisyenler kasıtlı sivil ölümlerinin hükümetlerin güçlü ayaklanmalarla yüzleşip kendilerine doğrudan tehdit olarak gördükleri ve isyancılarla mücadele etmek içim yeterli istihbarata sahip olmadıkları zamanlarda daha çok olduğunu tespit etmişlerdir. Rejimler direnişin lojistik üslerini yok etmek üzere sivillerin peşine düşerler: “denizi kuruturlar”.
İsyancıların yaygın olarak kullandığı yöntemlerden biri düşmanın yenilgisinin kaçınılmaz olduğuna ya da en azından zaferin fazlaca maliyet taşıdığına düşman kamuoyunu ikna ederek düşmanın iradesini zayıflatmaya yöneliktir. Ayaklanmayı bastırmak için gerekli harcamalar, kayıpların ve savaşın dehşetinin halka gösterilmesi halkın gözünün açılmasına neden olabilir. Otoriter rejimler isyancıların neden olduğu acılara dayanıklılık göstermekte demokrasilere nazaran daha başarılıdırlar. David Ucko’nun işaret ettiği üzere, otoriter rejimler kendi halkının kalbini ve zihnini kazanmak için isyancıların yaptıklarından daha fazla şey yaparlar. İkinci Çeçen Savaşı’ndan önce, Rus hükümeti devlet kontrolündeki medyayı Çeçen isyancıları haydut ve terörist olarak göstermek için kullanmıştır. John Dunlop kitabında, Moskova’nın suçu Çeçenlere atabilmek için yaklaşık 300 kişinin hayatını kaybettiği bir “sahte bayrak” operasyonu olan apartmanların bombalanmasını dahi gerçekleştirdiğini iddia etmektedir. Diktatörler, savaş karşıtı fikirleri sansüre uğratırken, milliyetçiliğe ve düşmanın şeytanlaştırılmasına oynarlar. Savaşı başarısız olarak gösteren televizyonun, internetin ve diğer medya araçlarını engelleyebilirler. Örneğin, 1990’ların ortasındaki 1. Çeçen Savaşı’nda, Rusya’daki bağımsız televizyonlar şiddeti ve Rus ordusu içerisindeki problemleri aktararak savaş karşıtı duyarlılığın artmasını sağladılar. Tam tersine, saldırgan sansürcülük benzer tartışmaları engelledi ve 2. Çeçen Savaşı sırasında memnuniyetsizliğin azalmasına yardımcı oldu. Basitçe, Rusya’daki politik tartışmalardaki azalma aynı zamanda savaşa karşı örgütlü protestoları da engelledi.
Demokratik devletler genelde isyancı topluluklara ve liderlere fırsatlar yaratarak hükümetin meşruiyetini arttırmak ve isyana katılımı ve desteği azaltmak için politik sistemi “ordu reformunun” bir parçası olarak değiştirmeyi denerler. Otoriter rejimlerin izleyeceği son yöntem ödün vermektir, genellikle de rejim güvenliğini artırmak için bu yola başvururlar, azcık taviz vererek daha fazlasını vermekten kaçınırlar. Genelde imtiyazlar isyancıların temsil iddiasında olduğu halktan ziyade elitlerle işbirliği şeklinde görülür. 1990’lardaki cihatçı isyana karşı Mısır’ın Mübarek hükümeti, bağlılıklarını kazanmak için dini kurumlara imtiyaz vermeyi önerdi, böylelikle “Mısır’ın İslamileştirilmesi” karşılığında radikal unsurlarla mücadelede dini kurumların desteğini kazandı.
Detaylı bir şekilde belirttiğim üzere yine de otoriterler ayaklanmaya karşı mücadelede pek çok dezavantajla karşı karşıyadırlar. Ayaklanma karşıtı mücadele durumlarında askere alınanlara karşı güvenlerinin az olmasından dolayı ortalama askeri güçleri genelde sınırlıdır. Yolsuzluk sayısız problemler yaratır, hükümetin meşruiyetini daha da azaltırken isyancıların silahlara ulaşmalarına ve kendilerine kurulan tuzaklardan kurtulmalarına imkân sağlar. Otoriter sistem genelde bilgi akışı mekanizmalarını politikleştirir ve kapatır. Bu sistemden bilgi akışını engeller. Benzer şekilde, politize olmuş emir komuta sistemi kötü subaylar ve cesaret kırıcı girişimler üretir. Otoriter baskı, toplumu hırçınlaştırır, ve eğer uygulanan kaba kuvvet aydınlanırsa gelecekte oluşabilecek bir huzursuzluk ihtimalini artırır. Sonuç olarak, otoriter rejimler barış anlaşması yapmayı ve ayaklanma yanlısı grupları kazanmayı zor bulabilirler.
Otoriter devletlerin başarıları ve izledikleri yöntemler Birleşik Devletler, Avrupalı müttefikleri ve diğer demokrasilerin otoriter devletlerin başarılarına dair beklentilerini ve otoriter müttefiklerine verecekleri kontrgerilla yardımlarının içeriğini şekillendirmelidir. En azından bazı otoriter rejimler kaçınılmaz olarak Birleşik Devletlerin veya diğer demokrasilerin partneri olacaklardır ve bu nedenle onların farklı yaklaşımlarını anlamak hayatidir. Otoriter müttefikler düşük halk desteğine rağmen kazanabilirler ya da rejimin güçte kalmasını sağlayan geleneksel demokratik değerlere karşı mücadele edebilirler.
Daniel Byman Georgetown Üniversitesi’nde güvenlik çalışmaları programında profesör ve Brooking Enstitüsü Ortadoğu Politikası Merkezi’nde araştırma direktörüdür. Al Qaeda, the Islamic State, and the Global Jihadist Movement kitabının yazarıdır.(Oxford)
Metnin orjinali: https://warontherocks.com/2016/02/death-solves-all-problems-the-authoritarian-counterinsurgency-toolkit/
Çeviri: Furkan Dzapsh
Comments
No comment